21 Temmuz 2014 Pazartesi

GÜNEŞ DOĞMADAN ÖNCE

           Sabah namazı vakti birazdan çıkacak. Güneş  pencereye tam karşıdan vuruyor. Üstelik hem yatak odasına hem salona hem de mutfağa! Yani bizim evde sabahtan pek kaçış yok! Fakat bu sabah serin  ve yağmurlu olacak.  Sol bacağım ağrıyor. Yağmuru bir hafta öncesinden bildiren ağrılar :( Oğlum  "Kemal Sunal gibisin anne" diyor.  Evet diyorum;  öyle ki ağrının şiddetine göre nerdeyse nasıl bir yağış olacağını bile tahmin edip güldürüyorum onu. Çok şükür ki bizim dertlerimiz; her an anneyi ya da evladı kaybetme kaygısı değil!  Az önce Gazzede  İsrail  teröristlerinin  10-12 yaşlarındaki iki kız çocuğunun annelerini ellerinden zorla alıp zırhlı araca bindirmelerini ve o küçük iki kızın kalbimi yırtan çığlıklarını izledim. Bacağım ağrıdığı için sahurda ilaç alsaydım keşke diye hayıflanıp duruyordum.  Sonra içimde yanan ateş, ağrımı taa gerilerde bıraktı.
         Güneş doğdu, boğazım düğüm düğüm, gözlerimde yaş! Elimdeki telefonun tuşları çifter çifter oldu, sonra hepsi karıştı birbirine....

13 Temmuz 2014 Pazar

MİM ETKİNLİĞİ


   

"Biz Kimiz Kadınız" blogunun sahibesi sevgili Kadriye  arkadaşım beni mim etkinliğine davet etmiş. Kendisine teşekkür ederim. Öyleyse biz de bu naif soruları cevaplayalım bakalım sonuç ne çıkıyor :)) Ben de merak ediyorum ;) 

1- En çok kırıldığın / incindiğin kelime?
   Bunu tek bir kelime değil de; içinde sevgisizlik hissettiren her kelime desem ;)

2- Seni en çok duygulandıran şarkı?
   Eski film müziklerini dinlerken galiba daha çok duygulanıyorum. Mesela İnci Çayırlı'nın "Kara kara gözler" şarkısı. Siz de dinleyin bakalım bana katılacak mısınız?

  3-Daha önce seni bırakan biri geldi.Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin.Ama buna rağmen yine bırakıp gitti.Şimdi yine pişman ne yaparsın?
   Ona ihtiyaç duyuyorsam bir şans daha veririm :))

4- Nefret mi? Aşk mı?
    İkisi de yerinde lazım, ama aşk!

5- Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?
 Elbette özür dilerim, hatamı telafi ederim, kendimi anlatmaya çalışırım, gerekirse kırk takla atarım, ve bana da öyle davranılmasını isterim. Kalp çok hassas bir organ kırılınca zor teskin oluyor çünkü...

6- Nasıl ağlarsın peki? Bağırarak mı? İçine atarak mı?
  Ağlatan acının şiddetine göre değişen ağlama şekillerim vardır benim, kocaman gözyaşlarımla, hıçkırarak, sessizce :)) Allah ağlatmasın hiç birimizi...

7- En korktuğun şey??
    Çaresizlik...

8-Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin? Kendini nasıl sakinleştirirsin?
   Arabama atlayıp, rahatlayıncaya kadar yolculuk etmek beni çok rahatlatır, yola çıkacak durumda değilsem de Kur'an'dan rast gele bir yer açar okurum...

9-Bazen kızılmasından hoşlanırsın.Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?
  Cehaletime kızılmasından hoşlandığımı farkettim.

10- Şiir/Müzik/Öykü/Deneme
     Şiir, öykü, müzik, deneme ve aslında edebiyatın her halini çok severim...

11- En son ne için ağladın?
      Gazze ve Srebrenitsa için :'(

12- Birinde hemen etkilendiğim özellik?
      Entellektüellite ve karizma ;)

13- Dayanamadığın şey?
      Nankörlük!...

14- En sevdiğin duygu?
   Evet benim de en sevdiğim duygu vefa ve saygı...

Ben de bu etkinliğe 1deligibi, Nihal Baysal Koçer, Neslihan'la Hayat, N. Narda, Yusuf ve Yunus'un annesi, Ayşe'nin Kozası, Değmesin Yağlı Boya'yı davet ediyorum. 


12 Temmuz 2014 Cumartesi

"BİZ HAYATI ÖĞRETİYORUZ BAYIM" RAFEEF ZİADAH

             Üzgünüm, bugün size mutlu başlayan ramazan ayından, mutlu giden tatilimden bahsedemeyeceğim. Artık kendimce  her ramazanda gelenek haline getirilmiş olduğunu düşündüğüm İsrail'in bebek katliamları, annelerin yüreğimizi yakıp kavuran çığlıkları, babaların çaresizlikleri ve tüm dünyada oluk oluk akıtılan müslüman kanına dünyanın seyirci kalmasının içimde büyüttüğü öfke kin ve nefretinden bahsedeceğim. Ve bu yazı tam da Srebrenitsa katliamının yıldönümüne denk geliyor. Zaten yahudilerin ve hristiyanların katliam yıl dönümleri yok!.. Olsaydı keşke diyorum artık! OLSAYDI DA KATLEDİLEN ÇOCUKLARIN ANNELERİNİ BABALARINI ANLASALARDI!... Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır. Ve bu haksızlığı görmezden gelen her kimse benim için dini, dili, ırkı, mezhebi, meşrebi fark etmiyor onlar da dilsiz şeytandır, velev ki müslüman olduğunu iddia etse de. Yıllardır, Bosna'ya ağladık, Filistin'e, Afganistan'a, Pakistan'a, Azerbaycan'a, Bulgaristan'a, Doğu Türkistan'a, Kuzey Kıbrıs'a, Mısır'a, Irak'a, Suriye'ye, Somali'ye....... Nerde müslüman yaşıyorsa kan gölüne çevirdiler, annelerin karnındaki bebekleri diri diri aldılar Karabağ'da, Bosna'da kadınlara babalarının yanında, kocalarının, çocuklarının yanında tecavüz ettiler. Bunlar pislik, hayvandan aşağı. Bütün bunlar tüm dünyanın gözü önünde yaşandı ve zalimler, zalimleri korudular. 
         İftarımızı açmak için kurduğum sofradan utanıyorum, elimden birşey gelmediği için sadece ağlayarak zalimlere beddua ediyorum. Aşağıdaki Filistin'li Rafeef Ziadah'ın "Biz Hayatı Öğretiyoruz Bayım" videosunu bu yazıyı okuyanlardan muhakkak izlemelerini arz ediyorum. Burdan izleyemezseniz ismini Youtube yazarak Türkçe alt yazılısı da var ordan izleyebilirsiniz. Son bir arzum da mazlum için dua, zalim için de beddualarınızı esirgememeniz. Yarın mahşerde elimiz, dilimiz, kalbimiz bizden şikayetçi olmadan... 
       
 Video için: Rafeef Ziadah 

(Zulme sessiz kalmayıp, mazlumun yanında olanlar elbetteki dini ne olursa olsun ancak dualarımızın misafiridir)

4 Temmuz 2014 Cuma

40 YAŞ RAMAZANI

        7 Ramazan 1435, bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor. Yatakta hafif üşüyorum, akşamdan aralık kalan pencereyi kapatıp, perdeyi hafifçe yukarı çekiyorum. tam pencerenin karşısındaki masama kurulup ofisten getirdiğim minik bilgisayarımın başına geçiyorum. Kalbim pırpır etti, hissettim. Özlenen bir dostla muhabbetmiş gibi, bir huzur ve sevgiyle açtım ekranı. Hafifçe üşümeme rağmen üzerimdeki tiril tiril pijamaları değiştirmeye gitmiyorum. Bir telaşla yağan yağmurun heyecanıyla yazıyorum. Bu ramazanı unutmayacağım 40 yaşımın ilk ramazanı ve benim huzuru iliklerime kadar hissettiğim son yıllarımın en güzide ramazanı. Yaşımı sevdirdi bana, kendimi, iç huzurumu... Aynadaki ben daha bir belirginim. Uçuşup duran bir yüreğin arkasındaki bu kadını seviyorum. Aynanın gerilerinden öne doğru süzülüp fluluktan sıyrılan kadının arkasında bıraktığı kadını seviyor ve minnet duyuyorum. Şükür daima şükür, yere inen rahmet meleklerinin adedince şükür... Yağmur yavaşladı, pencerenin önündeki manolyanın yaprakları pırıl pırıl oldu. Yanına eşimle diktiğimiz elma, kiraz ve armut fidanları da nasiplerini aldılar... Bir de huzur ve sükunet...     Pencereyi açayım yağmurdan sonraki toprak kokusu iyi gelir şimdi.