29 Ekim 2014 Çarşamba

EL KADAR HASIR...

        Güneş batmak üzere, hava yağmurlu, puslu. Alaca karanlıkla birlikte şehre girip,  meydandaki havuzun arka tarafındaki otoparkta  park edecek yer arıyorum. Tam arabadan inecekken radyoda "Zahidem" türküsü  başladı. Oturdum. Neşet Ertaş'ı kapatamadım. O söyledi ben ağladım. Aşk!... Günlük hayatın telaşında ne kadar da uzakta kalmış gibi...  Oysa biz de "nemize yetmiyor el kadar hasır" dememişmiydik bir zamanlar...

Zahide kurbanım n'olacak halim
Yine bir laf duydum kırıldı belim
Gelenden gidenden haber sorarım
Zahidem bu hafta oluyor gelin

Hezeli de deli gönül hezeli
Çiçek Dağı döktü m'ola gazeli
Dolaştım alemi gurbet gezeli
Bulamadım Zahide'den güzeli

Gurbet ellerinde esirim esir
Zahide kurbanım hep bende kusur
Eğer anan seni bana verirse

Nemize yetmiyor el kadar hasır.