tag:blogger.com,1999:blog-88586346103585963222024-02-08T02:40:29.389+03:00 Bir Hayattan & Bir Edebiyattan yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.comBlogger96125tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-49525313869703736282017-11-09T11:01:00.000+03:002017-11-09T11:01:02.113+03:00FARK ETMEYE GEÇ KALMIŞIM<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Sonbahar gelmiş, en sevdiğim ağaçlı yollara yapraktan halılar serilmiş rengarenk. Bense buraya bir yazı dahi yazamamışım. Oysa aylar geçiyor, mevsimler, yıllar... Ve yaşananlar uçup gidiyor. Hayatta olmak büyük nimet, farkındalıksa daha da büyük bir nimetmiş... Ben sonbaharın bu kadar güzel olduğunun farkında değildim mesela instagramdan önce :)) Kendimi fotoğraflamaktan nefret ederdim mesela :)) Fotoğraf çekmek de sıfır zevkti zaten. Ama hepsi instagramdan önceydi :)) Duyguların bilinmesinin sakıncasıysa blogdan önceydi :)). Böyle buzdağı gibi yaşayıp gidiyor olacaktık yazık :)) Halbuki bilmek, görmek, değerlendirme yapmak, örnek almak, öykünmek, güzele doğru giden yolu fark etmekmiş bunların hepsi. O yüzden artık yadırgamak bir yana herkesin kendince bir misyonu olduğu vehmiyle yazmak, anlatmak lazım diyorum :). İsteyen istediği gibi değerlendirsin. Şu hayat sadece yemek, içmekten ibaret değil. (Tamam benim küçümsediğim kadar da önemsiz de değilmiş yeme içme mevzusu :)) bunu da instagram sayesinde anladım peki).</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Her insan hayata gelirken zaafları ve güçlü yönleriyle birlikte geliyor. Bizim ülkemizde maalesef bu yaradılıştan gelen güçlü ve zayıf yönlerimizin ortaya çıkması öyle kolay bişey değil. Ne toplumsal karakterimiz, ne ketum geleneklerimiz, ne de kör döğüşü ile seyreden eğitim sistemimiz maalesef "insan" odaklı değil halen. Biz halen altında atları, elinde oklarıyla her an savaşa hazır bir nesil yetiştirmenin peşindeyiz, ciddiyim. Bu yüzden de bize göre her şey bir savaş sebebi :) Her an hazırız "baltalar elimizde, uzun ip belimizde :))) Nerede kaldı kendimizi keşfedelim. İçimizdeki ne cevherler böyle ziyan olup gitmiştir kim bilir. Neden bizden de bir Elon Musk, bir Steve Jobs, vd. yetişmemiş olsundu. Bu sistemle yetişmez efendim. Yani en iyimiz Atatürk'dü O da savaşçı ve zeki bir askerdi. Çağ açıp çağ kapatan Fatih'imiz de savaş teknolojisiyle dehasını konuşturmuştu. Yani bizim en iyilerimiz de asker, çünkü hepimiz mazallah kadın erkek sadece asker olarak yetişiyoruz okullarda. Ne dünyaca ünlü bir ressam, ne sporcu, ne kaşif, ne mucit, ne edebiyatçı, ne müzisyen, ne mükemmel bir siyasetçi, lobici vs. vs çıkarabilmek mümkün. Oysa yok mu bizde bu yetenekler!!! Bence tüm dünyaya yetecek kadar vardır inanın. Ama sistem öğütüyor, un ufak ediyor maalesef :(. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Neyse aslında yazmak istediklerim bunlar değildi de konu her defasında dönüp dolaşıp buraya geliyor maalesef. Yazmak istediğim şu; ben kendimin zayıf ve güçlü yanlarımı keşfedinceye kadar yaşım oldu kırk. Çok geç... Ya da tamam dedim, kendimi teselli ettim ki belki o kadar da geç değildir; Peygamber efendimiz de kırk yaşında peygamber oldu, sanırım bu yaşın böyle bir hikmeti var. Hayatının geri kalan yirmi üç yılını Kendisinden sonraki tüm nesiller için bir hayat membaı kıldı Rabbimiz. Pes etmemek lazım kırk yaşından sonra ne olur dememek lazım bak Efendimiz kırkından sonra yaşadığı hayatla binlerce yıldır, milyonlarca insana örnek olmuş, yaşayan Kur'an olmuş, Kur'anı yaşamış... Tamam o zaman sayıya takılmayıp, her anın her günün nimet olduğunu hissederek hakkını vermek lazım. Şimdi yeni ilkem bu. O yüzden uyandığım her sabah inanılmaz mutlu oluyorum. Bu gün diyorum Rabbimin büyük bir lütfu hadi Fatma bu sürekli devam eden yeniden yaratılış içinde sen de her anın kıymetini bil, mümkün olduğunca faydalı ol! Kendine, eşine, çocuğuna, etrafına, dünyaya... İşkolikmişim evet bunu da yeni fark ettim ne yazık ki... O zaman bununla imtihan ediliyor olabilirim veya bunun nimetlerini yaşıyor olabilirim. Veren de Allah, vermeyen de Allah! Hepsi için sonsuz şükür... Öyleyse ne gam... </span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-79885241967359019712017-07-14T14:00:00.003+03:002017-07-14T14:00:32.289+03:00SAFTİRİKLER NE YAPSIN???<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;">Pencerenin önünde oturuyorum. Gözlerim sessiz, manasız, boş boş dışarıyı seyrediyorum. Biri sorsa ne var pencerenin önünde diye cevap bile veremem sadece güneşin yağmur öncesi bulutlarla dansının farkındayım o kadar. Zaten günlerdir yaşlı teyzeler gibi bacaklarım yağmurun yağacağını haber veriyor. Güneşe buluta da bakmadan biliyorum artık yağmuru... Bir de merak ettiklerimi de bilebilsem geleceğe dair veya hissedebilsek kötü mü olurdu acaba... İyi olacak olsa Rabbim bildirirdi zaten kim bilir. Müzmin bir iyimser olarak, ben bile bu kadar karamsarlığa kapılıyorsam geleceğe dair bilsem ne olur ki. Hayatın bu kadar arap saçına döndüğü bir zaman bilmem geçmişte yaşanmış mıdır ama geleceğin daha da içinden çıkılmaz bir kargaşa olacağını bilmeye bile lüzum yok sanki. 15 Temmuz gecesini yaşarken gerçekten inanılmaz korkmuştum, ağlamıştım gelecekte çok kötü şeyler yaşayacağımızı düşünmüştüm. Ve fakat bugüne kadar yaşadıklarımızı yani toplum olarak gördüklerimizi ne ben ne de başka hiç kimse tahmin dahi edemezdik. Fetö terör örgütü! Fetöcüler! fetöcü diye yaftalananlar, o da mı fetöcüymüş dediklerimiz, ama o fetöcü asla değildi yazık oldu dediklerimiz, kocaman bir aldanmışlık, haksızlıkla işlerinden hayatlarından olanlar, fetö terör örgütüne üye olup bu milletten topladıkları yardımları cebine indirenler, darbe planını bilip üzerindeki malı mülkü devredenler, ülkeden kaçanlar, sahte boşanmışlar, cezaevlerinden gelen hikayeler, bir de hiç bir şekilde fetöcü olmadığını ispat edemeyenler, adalet arayışları, fetöcü teröristlerin mahkemelerde şehit ailelerine dil çıkarmaları, halen yurt dışından Türkiye'ye düşmanlıklarını sürdürecek kadar nasıl iğrençleşebildikleri... Havada uçuşan rakamlar.... Tüm bunlar olurken yani aç parantez; fetö terör örgütü kurulup memleketi parselleyip çıkarları için çabalarken, ülkenin altını oyarlarken, ülkesine bu kadar düşman, hain bir tayfa yetişirken, öbür tarafta da her ne olursa olsun birlik beraberlik olup memleketi kurtaralım demek yerine kendisini memleketin tek, ayrıcalıklı, üstün sahibi addedip geri kalan bidon göbeklilerden(!) tiksinecek kadar nefretlerini kusmak için fırsat kollayan dinozorlar pusudayken acaba biz nerdeymişiz. Kapa parantez. Evet kendimi bir kez daha yedi uyurların mağarasında üç yüz yıldır uyuyormuşum da 15 temmuzda şehre inmişim gibi hissediyorum. Eminim benim gibi hissedenlerin sayısı da oldukça fazladır. Biz nasıl ayakta uyuyormuşuz aklım almıyor... Ve bu her yeni gün yeni bir sansasyonu işitmek de hakikaten bünyemin kaldıracağı bir şey değil. Belki binlerce kez dünyada hiç kimsenin olmadığı, bilmediği, basının yayının olmadığı, haberleşme teknolojisinden uzakta yaşamayı arzu etmişimdir. Hele artık gazeteci milletini görmek dahi istemiyorum... Babamın oğlu da olsa uzak olsunlar bir zahmet. Yılan gibi dillerinden topluma zehir akıyor. Aralarında iyi olan varsa hadi onlar istisna olsunlar... Oturdukları köşelerde bir yerlerden düğmeye basıldığında toplumu manipüle ederek gözümüzün içine baka baka bizi aptal yerine koymalarına tahammül edemiyorum. İsimlerini zikretmek bile yazımı kirletir, lüzum yok... Şu mübarek cuma günü ülkemin geleceği için, evlatlarımızın daha iyi bir ülkede yaşamaları için dua ediyorum. Ve ayrıca 15 temmuz şehitlerine bir kez daha sonsuz minnetlerimi gönderiyorum. Allah mekanlarını cennet eylesin. Bilmem benim gibi saftiriklerin yapabileceği başka bi şey var mıdır???</span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-16894694902824143902017-05-17T16:35:00.002+03:002017-05-17T16:49:38.885+03:00SELAM<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"> Uzunca bir aradan sonra içten bir merhaba. Hem özümüze hem de özden sevdiğimiz dostlarımıza selam olsun... Her birinizi ayrı ayrı anıyorum zaman zaman, okumasam da yazmasam da blog dünyam benim özüm. Genel olarak öyleyiz zaten. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"> Bizde bir atasözü vardır bilirsiniz belki sizler de; "şeytan azapta gerek" deriz. Bazen içten içe kendim için de fısıldıyorum bu atasözünü :)). Profesyonel meslek mensubu bile olsak, şu iş dünyasında öyle bir çark dönüyor ki her gün ayrı bir durumla karşı karşıya kalıp, yeni bir davranış, tavır, iş, sanat, zanaat öğreniyoruz. Ve anlıyorum ki hakikaten her doğru her zaman, her yerde doğru olmayabiliyor. Her davranış, her tavır, her ses tonu.... Ne kadar da çok şey varmış şu hayatta öğrenilecek... Yaklaşık 16 yıllık okul, 20 yıllık da meslek hayatımda halen bilmediğim ne çok şey varmış meğer :))... Keşke okul hayatlarımız daha verimli geçebilseymiş diyorum her zaman. Bir serbest meslek mensubunun kendi kendini pazarlaması, ismini marka yapması, tanıtması ve bu ünvanın kalitesini artırarak sürdürmesi kendi profesyonel işinin de önüne geçen bir birikim ve donanım gerektiriyor. Zamana eşlik edecek sabır, çaba, gayret, sosyal performans, ultra meslek bilgisi için zamansız, saatsiz, biteviye çalışma... Gece üç-beş mesailerinde yeni bir mevzunun peşinde sabahlamak sadece benim değil sohbet ettiğimiz diğer meslektaşlarımın da olağanlaşmış yaşantısı... Bu konuda neşredilmiş bir biyografi veya hatıratı okumayı ne çok isterdim. Bildiğiniz varsa tavsiye beklerim. Blog da olabilir. Ahmet Şerif İzgören, Ataman Özbay'dan bir kaç kitap okudum. Yaşadığım kimi sorunlarda veya aştığım bilmem kaçıncı engelde içim şişip yazıp çizesim çok gelmedi değil ama o fırsatları da değerlendiremedim. Kimisi de taslak olarak kalıp çöpe gitti. Biliyorum bu da bir süreç, blog yazamadan/okuyamadan her günü ayrı bir telaşe ile geçen bir süreç. İşte o yüzden şeytan azapta gerek diyorum :)) Telaşe olmadığında veya bir şeyle kafam meşgul olmadığında neler neler uyduruyorum ohoo tahmin bile edemezsiniz ki bu uydurmalar bana ruhi kriz olarak geri dönüyor :)). </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"> Ben bu yazının da çöp olmaması için en iyisi yayınlayıp öyle kapatayım. Soran, merak eden, selam eden dostlarıma gönül dolusu sevgiler...</span></div>
<div>
<br />
<div>
<br /></div>
</div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-9168832369818249142016-12-30T15:53:00.001+03:002016-12-30T16:03:47.657+03:00BENİM 2016'm<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>Tüm yaşanmışlıklara, Allah'ın bize lutfettiği ömre, sağlığa, varoluşumuza sonsuz şükürler olsun. Bir yıl daha ömür sayfamızda tarihe karışırken kısa notlar bırakalım kendi tarihçemiz için öyleyse...</i></span></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>-2016 yılından hafızama ilk kazınan kıyıya vurmuş Aylan Bebeğin Türk askerinin kucağındaki cansız bedeni... Günlerce ağlamış, isyan etmiştim onların çilesine...</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>-2016'nın en uzun ve hüzünlü gecesi 15 Temmuz'du. Ankara'nın semalarından insanların üzerine yağan mermiler, köprüde insanların üzerine sürülen tanklar, o vakit kendi askerimiz sandığımız satılmışlarla kendi halkımızın savaşıyor olduğuna birebir tanıklık etmek tarifsiz bir acıydı. Suriye gibi, Irak, Libya, Yemen gibi olma korkusu, vatansızlık ve avrupalı gazeteci tarafından kucağındaki çocuğu ile çelmelenerek düşürülen baba fotoğrafı beynimde karabasan gibi dönüp durmuştu...</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>-2016'nın en büyük şoku senden benden zannettiğimiz, sıradan zannettiğimiz insanların bu ülkeye darbe yapılacağını önceden bilip hayatlarını 15 Temmuz'dan önce ona göre hazırlamalarını duymaktı galiba. Biz anamızı babamızı kaybetmiş gibi acı duyarken kimilerinin buna hazırlık bile yaptığını duyduğumda mideme kramplar girmişti...</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>-2016'nın hiç bitmeyecek mi dedirttiği, ümitsizliğin, ye'sin üzerimize mi yapıştığı duygusunu veren bu topraklar için şehid olanların acılarıydı. Allah O'nların her birinin yerini cennet eylesin...</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>-2016'nın en iyi yanı kendi işimi kurmuş olmamdı. Türkiye'nin 2001 yılında yaşadığı ekonomik buhrandan sonraki en buhranlı zamanında kendimi yine büyük bir riske atmış olmanın cesaretini nerden bulduğumu bilemiyorum. Ama olsun ben zaten 2001 deki krizde de yine yeniden iş hayatına atılmış, 1994 Türkiye'nin en büyük develüasyonunda da evlenmiş kadınım. Kriz eşittir ben yani :)) (cesaretimi yaşadıklarımdan alıyorum demekki :)</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>2016'nın ikinci en iyi yanı da mesleki açıdan çok hızlıca kendimi yetiştirmem oldu. Ama senenin sonunda o kadar kanun okuyunca sanırım azıcık keçileri kaçırdım galiba ki telefonda arkadaşımla konuşurken adı Betül olan başka bir arkadaşımızdan bahsederken benim "Betül kimdi ya?" dememdi... Hakikaten bir zaman düşündüm, herşey sıfırlanmış gibi hissettim uzman arkadaşlarım halim vahim mi?</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>2016'nın üçüncü güzelliği okulumu yüksek onur öğrencisi olarak bitirmiş olmamdı, insanlık için önemsiz olsa da beni mutlu etmişti bi kaç zaman...</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>2016'nın dördüncü güzelliği de biraz fazla kilolarımdan kurtulmayı becerebilmek oldu. Gerisi 2017'nin başına olsun inşallah...</i></span></div>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>2016'nın başka birçok öğretisi oldu. Yapmak isteyip yapamadıklarım, hayalde kalanlar, yarım kalanlar, hiç başlanamayanlar... Uzun soluklu, sabrı her manada bolca yaşadığımız zor bir yıldı. Sanki bir yıl değilde çok daha uzuncaydı. Evet gerçekten çilesi her anlamda çoktu, ama her yaşadığımız an'a sonsuz şükürler olsun. Allah bizlere, sevdiklerimize, ümmeti Muhammed'e, insanlığa daha güzel günler göstersin. Beni tek ümitsizliğe düşüren insanlarda izlediğim genel ahlaki değerlerin tükenmişliği yokluğu... Bir kibir, bir ego, bir benmerkezcilik, bir alçak dağları ben yarattım havası... Doğrusu bu beni ciddi manada üzüp endişelendiriyor... Bir gün trafiğe çıktığınızda bile bu azgınlığı ahlaksızlığı farkediyorsunuzdur. O yüzden kimi zaman şu avrupada gördüğüm kimsesiz sokaklar, araçsız yollar gözüme çok cazibeli görünüyor. Çoğu zaman toplayıp pılı pırtıyı bir yaylaya kaçasım geliyor o derece... E tabi belki de bu, bir yaşlılık patolojisidir kim bilir :)) </i></span></div>
</div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-9261874059718920602016-11-18T14:06:00.000+03:002016-11-18T14:06:02.066+03:00YOLCU<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><i> Derin, uzun, dolambaçlı, ışığı çok uzaklarda soğuk bir yer altı şehrinde... Kimi yerde daralan, kimi yerde dikleşip nefes nefese bırakan, bazen de ayağına dolaşan, düşürüp kanatan, yaralar açan uzunca bu yolun arada beliren minicik ışıkları yolcuya; kanayan yaralarını yarım yamalak sarıp, iyileşmesini beklemeden ayaklanarak çıkış noktası için bir azim sebebi oluyorlar ne mutlu... Bu karanlık, uzun, meşakkatli yolu ilk defa ve yalnızca ben gittim zannediyor yaralarının acısını hissettikçe... Oysa aslında ne ilk, ne tek, ne de son yolcu O değildi... Ümitsizliğe kapılıp, dizlerinin dermanı tükendiğinde, buz gibi toprağa yaslanır, elleriyle yüzünü kapatıp sanki bu sonsuz karanlıkta, bu ışıksız dehlizde gözyaşlarını gören, hıçkırıklarını duyan olacakmış gibi sessizce içini dökerdi. Bu birkaç damla gözyaşının ne kadar kudretli olduğunu da işte ancak burda fark edebilmişti. Toprağa düşen en bereketli su gözyaşıymış meğer yaşayarak öğrendim dedi yolcu... Sonra da "Her zorluğa iki kolaylık verirmiş Allah" dedi, elleriyle gözyaşlarını sildi, hiç ağlamamış, yorulmamış, bıkmamış gibi doğruldu ve yine tek başına yola koyuldu... </i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><i><br /></i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><i> </i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-89494112720502793112016-10-05T12:43:00.000+03:002016-10-05T12:51:58.750+03:00GİZLİ VEDA<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBxB6I5iA9v22-RwsTJ4aQEpCY1sMAWyQ2oG_EY4RA5YFgdfxG3g8dBTvb5LrY3jbsuYEunCnIFcmuQT0RG4R_vhFdyCUUkI6mXQF2vjbJ8GFVHrl3IYRBwkSlafsx_TJRpki5IUherSs/s1600/thumbnail_FullSizeRender.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBxB6I5iA9v22-RwsTJ4aQEpCY1sMAWyQ2oG_EY4RA5YFgdfxG3g8dBTvb5LrY3jbsuYEunCnIFcmuQT0RG4R_vhFdyCUUkI6mXQF2vjbJ8GFVHrl3IYRBwkSlafsx_TJRpki5IUherSs/s320/thumbnail_FullSizeRender.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: x-large;"><i> Beyazıt meydanını temaşa eden, Kapalı Çarşı'nın girişindeki Beyazıt Sarayı restoranında kahvaltı yapma bahanesiyle, Peykhane'den veya Klodfrarer'den Divan Yolu'na tırmanarak yolun sağında restorasyonda olan heybetli Sultan 2. Mahmud Türbesini, onun yanındaki Atik Ali paşa Camii, onun karşısında Sinan Paşa türbesi, Türbenin hemen karşısında yine yolun sağındaki Atik Ali Paşa ile neredeyse yan yana yüzlerce yıldır komşuluk eden Çorlulu Ali Paşa Camileri arasından yürümek. Belki de bu camilerin ve külliyelerinin yaşına yakın koca gövdeli çınar ve ıhlamur ağaçlarının gölgelediği bahçelerinin, artık basılmaktan aşınmış, ayak izleri oluşmuş gri, sarı mermerlere, taşlara yayılmış kedicikler ile sonbaharın başlangıcı üç beş sararmış yaprak... Rüzgar öyle hafif esiyor ki bu koca çınarların altında boylu boyunca uzanan şadırvanlar, tahta banklar, ağaçların dipleri, caminin cümle kapısındaki mermer basamaklar ruhumu sarıp sarmaladı. Bahçe kapısının altındaki o ilk aşınmış mermer sanki üzerinden geçen her ayağı hafızasına alıyormuş gibi tuhaf bir duyguya kapıldım. Tarih Divanyolu'nda mukim bu camiilerde akmamış, zaman değerini kaybetmiş gibi... Sultan Ahmet Cami ise tamamen kendi havasında. Her milletten cemaati ile Kabe gibi, canlı, hayatın tam ortasında, heybetli, ihtişamlı, övünç ve sürur içinde adeta... İyiki, iyi ki müslümanım elhamdülillah dedirtiyor insana... </i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: x-large;"><i> Günlerdir vakit namazlarını da camilerde kılmak, camilerle halleşmek, orada edilen tüm dualara yüzlerce gönülden aminin büyüsüne gönlünü kaptırmak... Şimdiye kadar bunu hissedememiş olmanın buruk hüznünü yaşıyorum. Gördüğüm her camiye içimden selam edip buluşma sözü veriyorum... Sultan Ahmed Camii ile de içimizden gizlice sözleşerek vedalaştık. </i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-5579143741581940132016-09-08T16:51:00.001+03:002016-09-08T16:54:45.703+03:00PELİT AĞACI YA DA HASRET<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><i> <span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Kızıl topraklı yüksekçe tepenin yanından inen kimi yeri pofur pofur tozlu, kimi yerleri çakıllı her iki yanı sağlı sollu eskiden sadece çayır çimen olan yolun başladığı en tepeden bakıp yapayalnız, yanımda hiç kimse olmadan koşarak, yuvarlanarak, o toza toprağa karışıp, yolun solunda soğuksu dediğimiz büyük halanın tarlasının kenarında topraktan göz göz şekiller oluşturarak yeryüzüne çıkıp uyduruk bir boruyla küçük ağaç küründen akıp giden çeşmesiz soğuk suda elimi yüzümü yıkamayı, eskiden dallarına yemeğimizi astığımız, altında evdeki amcalarımızdan arakladığımız kumar kağıtları ile kağıt oyunlarının tozunu attırdığımız, kuzinimle bir çocukluğu paylaştığımız iri gövdeli yaşlı pelit ağacına sarılmak, doyasıya ağlamak, hal diliyle o eski masum ve güzel çocukluğumuzu birlikte gün be gün yad etmek istedim. Pelit ağacı her şeye şahitti, bizi gölgesine alınca kuzeyden güneye doğudan batıya bütün her yeri görebilir, otlattığımız inekleri rahat takip edebilir bu nedenle de bize kalan zamanımızı özgürce değerlendirebilirdik. Bazı zamanlar canımız yine de sıkılır kuzinim komik bir uydurma hikaye anlatmaya başlar ben de aynı hikayeyi onun bıraktığı yerden komedi dozunu düşürmeden devam ettirir saatlerce yanaklarımız ağrıyacak kadar gülerdik... Bazen de güneşten esmerleşmiş yüzümüzle alay edip öfkeyle homur homur söylenip dururduk bizden başka takan olmasa da :) </span></i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i> Birlikte ilkokulun birkaç yazını geçirdiğimiz çoğu dedelerimizin olan bu toprakları görmeyeli sanırım ikimizin de yirmibeş otuz yıl olmuş. Bu yaz ikimiz birlikte gidecektik kısmet olmadı, ayrı ayrı gittik ama soğuk suya beton bir çeşme yapılıp yeri değiştirilmiş, akmıyordu. Bizim koşup yuvarlandığımız uçsuz bucaksız çayırlar ya fındık bahçesi veya bakımsızlıktan dikenlik olmuş. Pelit ağacımız yoktu :( Onu kesmişler. Daha aşağıya oturup, çocukluğumu, rahmetli dedemi, tıpkı bir insan gibi laf söz dinleyen beyaz ineği (adı çiçekti), kuzinimle attığımız kahkahaları yad ettim. </i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i> Yurtlarına dönmeye başlayan Suriye'li sığınmacıları izlerken gözlerimden yaşlar yuvarlanıp gitti. Onların pelit ağacı belki de kesilmemiştir, biliyorum gidince sarılacaklar, dertleşip hasret giderecekler. Allah yollarını açık etsin...</i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-20604857494513164432016-08-26T14:03:00.004+03:002016-08-26T14:03:59.765+03:00ŞİFA VESİLESİ!...<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i> Cuma vakti. Şehrin en büyük camisinden ezan sesi yükseliyor. Yağmur az önce dindi, hava serinledi... Şimdi dua vakti biliyorum ama önce bir teşekkürüm var. İki gündür beni mutlu eden, layık olmadığım övgüleri yayınlayan sevgili dost <a href="http://www.degmesinyagliboya.com/2016/08/guzel-bloglar-yuzyllk-konakbir-hayattan.html" target="_blank">http://www.degmesinyagliboya.com</a> lütuf göstermiş! Şaşkınım, mutluyum, mahcubum, nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim. Fakat şunu belirtmeliyim; Sevgi, yani www.degmesinyagliboya.com zaten yaptığı zarif ve çarpıcı logo, web, blog, kartvizit tasarımlarıyla kendisini, başarısını kanıtlamış, yazılarıyla da güzel yüreğini sevdiğimiz bir arkadaşımızdı burası tamam da bir şey daha var ki onu ifade edemiyorum kaçtır yazıp siliyorum şuraya karaladığım cümleleri... Belki çok özetle ve hata etmekten korkarak şu; sanki aramızda birbirimizi hiç tanımdan, hiç görmeden görünmeyen bir iletişim oldu ve O bu gönül zenginliğiyle benim ruhuma şifa oldu... Günlerdir bunu nasıl ifade edeceğimi bilemedim, halen de anlatamadım. Ama ben bir teşekkürden daha fazlasını borçlandım. Fakir için yazdığı yazıyı tesadüfen o yazdıktan 12 saat sonra gördüm. Ve gece geç saatti. O gün ve ondan önceki günlerde ruhen dip yapmış :)) hep beraber dağılan ben'i toparlamaya çalışıyorduk :)) İşte Sevgi sanki bunu hissetmiş, bilmiş gibi taaa nerelerden alın bu yardım da benden olsun dedi :)) Gece falan demedim arkadaşları arayıp mutluluğumu paylaştım. Dedim rahat olun ben mutluyum :))) Şuraya sadece kendimi rahatlatmak adına karaladığım, içimi döktüğüm küçük bir güncem vardı. Yazmak başlıbaşına bir mutluluktu, nerde kaldı beğenilmek bonus oldu :))</i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i> İşte bu dua saatinde Sevgi için yazıyor olmamın da bir sırrı olmalı ve ben de diyorum ki hep mutlu ol, etrafında hep iyi insanlar olsun. Sıkıntıya düşersen de hızır gibi insanlar seninle olsun. Layık olamasam da yazdıklarınla ruhuma şifa olduğun için sonsuz teşekkürler... </i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-56521594060301003492016-07-19T13:18:00.000+03:002016-07-19T13:39:30.097+03:0015 TEMMUZ 2016 DARBE GECESİ VE KIRMIZI KEK KALIBI<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>Kırmızı ortası açık teflon kek kalıbının önünde bir iki döndüm ama almadan mağazadan çıktım. Sonra alışveriş merkezinden ayrılırken eşime bekleyin beni deyip, yüreğim pır pır ederek hızlı adımlarla mağazaya geri dönüp o kek kalıbını satın aldım. On yedi yıl sonra sanki mutluluğu satın almış gibi biraz sevinç biraz kaygılı bir ruh haliyle kalıbı mutfağa poşetinden çıkarmadan bıraktım. O gece meğer yine uğursuz ve kara bir geceymiş nerden bilebilirdim. Hayatımın belki de 1999 depreminden sonra en uzun en kara gecesiydi. 1999 depreminde yıkılmış evimin enkazından çıkarılmış bir kaç kap kacağın içinde sıcak, mutlu evlerin kafamda kalan simgesi kek kalıbı yamulmuş halde önüme getirildiğinde çok ağlamıştım. Günlerce sıcak yemeğe hasret kalmış, altına sığınacak bir çadır bile bulamamış benim için o yamuk kek kalıbı sanki bir daha hiç geri gelmeyecek mutfağından güzel kek kokuları gelen mutlu evin, mutlu hayatın artık çok geçmişte kaldığını simgeler gibiydi. Onu yıllar sonra normal bir ev hayatına geçince mutfağımdan bodruma atmışım ne yaptığımı hatırlamıyordum. Oğlum görmüş iki hafta önce babasıyla bodrumu temizlerken ve bana gelip dedi ki getireyim mi anne? Hayır! dedim kesin bir dille, hayır!! İki üç hafta sonra instagramda masmavi 3 mutfakta'nın tereyağlı kekinden yapmak için tekrar edineyim dedim. Nasıl olsa aradan on yedi yıl geçmişti. Mutlu huzurlu yaşayıp gidiyorduk. Diyet yapıyor, spor yapıyor, hangi bedene giriyorum acaba artık diye mağazalarda denemeler yapıyor, yeni ofisin güya meşakkatle büyümesi için çalışıp çabalıyor, yeni mezuniyetler için seviniyor, bağı bahçeyi nasıl yapıp yakıştıracağız diye etrafında dönüyor velhasılı mutlu huzurlu yaşayıp gidiyorduk işte. Taa ki 15 Temmuz 2016'ya kadar. O gece ülkemin üzerindeki kara bulutlar gözyaşı olarak sağanak oldu. Depremlerden ve babamın kalp krizinden sonra yaşadığım en uzun, en mutsuz geceyi yaşıyordum. Olanlara inanamıyorum, bu bir kabus olsun ben uyanayım ve bitsin dediğimi hatırlıyorum kaç kez. Ve sonra Cumhurbaşkanı sokağa çıkın dediğinde aklım başıma geldi ve bir an bile ölüm korkusu hissetmeden, bugün değilse ne zaman diyerek sokaklara çıktım. Arabayla giremeyince bıraktık. Önünde kısa süre önce yok şu koltuk, yok bu koltuk daha kullanışlı vs. diye yorumlar yaptığımız mobilya mağazasının önünden geçerken eşimle dolu dolu gözlerle birbirimize baktık. Sonra kilometrelerce araç konvoyunun yanı sıra meydana yürüdük hızlı adımlarla. O kalabalık, o vatan sevdalısı on binlerce insan.... İşte dedim Türk Milleti olmak bu... Gurur duydum, herşeyi unuttum. Herkesin duyguları aynıydı, herkes ülkesi için ölüme hazırdı... Allah'ım dedim sana şükürler olsun sonsuz şükürler olsun. Bunca aramızdaki ayrışma var gibiyken bizler söz konusu vatan olunca bir anda tek yumruk olabildik, evet içimizde hainler olsa da bizi yenemeyeceksiniz, Türkiye'yi bölemeyeceksiniz, Türk Milletini tarihten asla silemeyeceksiniz dedim. Hepimiz; sağcısı-solcusu, Türk'ü Kürdü, lazı çerkezi, alevisi sünnisi.... Biz vatan için bütün farklılıklarımızın üzerine çıkabilmeyi bilecek ferasetin sahibiyiz dedik, bunu dünyaya ve içimizdeki hainlere gösterdik. </i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i> Ertesi günü gidip mutfakta halen poşette duran kek kalıbını getirip, salondaki sehpanın üzerine koydum. Onunla barıştım. Mutsuzlukların da geride kalabileceğini biliyordum artık...</i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i><br /></i></span></div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="background-color: #fefef6; color: black; text-align: justify; width: 100%px;"><tbody>
<tr><td style="text-align: left;" width="100%"><span class="Siir_metin" style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"></span><br />
<div class="sZSfr">
<span class="Siir_metin" style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i>Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.<br />Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;<br /><br />Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,<br />Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.<br /><br />Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,<br />Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,<br /><br />Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar<br />Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa,<br /><br />Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;<br />Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;<br /><br />Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,<br />Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!</i></span><br />
<span class="Siir_metin" style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i> Mehmed Akif Ersoy</i></span><br />
<span class="Siir_metin" style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i><br /></i></span>
<span class="Siir_metin" style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><i style="text-align: justify;"> O gece meydanlarda hayatını kaybeden demokrasi şehidlerine Rabbim'den rahmet diliyorum. Allah bu millete bir daha böyle günler yaşatmasın...</i></span></div>
<span class="Siir_metin" style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif; font-size: large;">
</span></td></tr>
<tr><td width="100%"></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-5652476086706292022016-03-28T13:58:00.002+03:002016-03-28T13:58:32.856+03:00HER GÜNE MUTLULUKLA UYANMAK...<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;">2015 'in sonlarına doğru ofisimi açmaya karar vermemden bu güne kadar meslekle ilgili okumaktan, notlar almaktan, konudan konulara atlamaktan, her gün yeni bir şeyler öğrenmekten ve bununla aynı süreçte devam eden okulun sınavları için mecburi okuma/öğrenme eylemlerinden herhalde iyice sıkılmış olmalıyım ki geçen haftalarda tuhafiyenin önünden geçerken ani bir kararla girip kendime dantel ipi ve tığ almış halde buldum :). Ne öreceğimi veya ne yapacağımı elbette ki bilmiyordum ama dantel ipini bir kaç gün yanımda taşıyıp durdum, şimdi de salondaki orta sahpanın üzerine koydum orda bir haftadır tutuyorum onu :). İnsan beyni enteresan. Nedenini bilmiyorum, örmüyorum ama ona bakmak beni rahatlatıyor. Galiba beynim sıkışınca farklı bir obje ile kendine yeni bir kapı aralamış oluyor. Eskiden böyle durumlar için biyografi, anı veya tarih romanı tarzında kitaplar da bana iyi gelirdi ama son zamanlarda hem istediğim tarz ve kalitede bulamadığım için hem de zorunlu okuma eylemlerinin fazlalığından mıdır bilmiyorum okuyamaz oldum. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;"> Bir kez daha Allah'ın hiç bir gayret ve emeği karşılıksız bırakmadığını şükürler olsun ki gördüm. Hem işimde, hem de kilo verme konusunda bir arpa boyu da olsa yol almaya başladım. Elbette her ikisi için de önümde halen upuzun bir yol var. Ama hiç değilse emek ve gayretin bir sonucu olduğunu az buçuk görmeye başladığım için yoluma ümitle devam etmek şimdi daha kolay. 18 yıl boyunca yoğun stresli iş hayatımın beni benden aldığına her gün yeniden yeniden şahit oluyorum. Belki de şükrüm bu nedenle sonsuz. Allah her kimin ne mutsuzluğu varsa ondan kurtulacak güç kuvvet ve fırsat versin. Modern sanayileşme devrinin çarklarında ezilip gitmekten ve kapitalizmin acımasız düzeninde harcanmaktan bizleri muhafaza etsin. Hepimize yaşadığımız her güne şükür, sağlık ve mutlulukla başlamayı diliyorum. Sevgiler... </span></div>
<div>
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif;"> </span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-87346079791112176272016-03-14T11:48:00.001+02:002016-03-14T11:48:39.141+02:00ZAMANI SEVMEK...<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;">Akşama sabaha yeni bazı notlar düşeyim kendim için elektronik tarihçe olarak nitelendirdiğim bloga derken işte yine Ankara'daki patlama olunca yazılacaklar, yaşanmışlıklar da teferruat oluyor :( Ne diyeceğini şaşırıyor insan. Bu sanırım bizim bulunduğumuz coğrafyanın kaderi. Bugünlerde okul nedeniyle okuduğum derslerde bolca Türk Ekonomi, Türk İdare tarihi vb derslerde geçmişten günümüze yaşanmışlıkları yeniden okuyup şaşırıyorum. Hep mi tarih tekerrür edip durur :( Yani insanın aklı almıyor iklimsiz, karlı buzlu Norveç, denizi doldurup toprak edinmeye çalışıp üretim yapan Hollanda, kuzeydeki diğer müreffeh Avrupa ülkeleri veya Hong Kong, Singapur nasıl oluyor da bizden kat be kat müreffeh olabiliyor. Bizim millet olarak günahımız Türk veya müslüman olmak mı? 1990 lı yılların başında bir müddet yaşadığım Zongulda'ğa ilk yerleştiğimiz zamanlarda, Düzce ile mukayese edip kendi memleketime ne acımıştım. Zonguldak devletin tüm yatırımlarını yağmur gibi yağdırdığı bir ildi o zamanlar. O tarihlerde Düzce'de ise devletin bir kaç lise ve uyduruk bir hastaneden başka hiç bir şeyi yoktu. Bu ayrımcılık işine oldum bittim ayar oluyorum. Aklımın ilk ermeye başladığı zamanlardan beri ilgim hep haksızlıkların, ayrımcılığın, adaletin hakkıyla dağıtılmamasının üzerinde oldu. Bunu görmezden gelenlerden nefret ettim. Bu yüzdendir kapitalizmden nefretim, bu yüzdendir komünizmden veya diğer insan onurunu hiçe sayan tüm sistemlerden tiksinmem. Maalesef ki adalet ve huzur bizim yaşadığımız bu coğrafyaya ait bir kavram olamadı, olamıyor :( Biraz kendimizi toparlamaya, millet olarak biraz yüzümüz gülmeyegörsün anında hevesimiz kursağımızda bırakılıyor. Ülkem için, milletim için, şehrim için, evladım, kardeşlerim, kendim için ümitli olmak istiyorum ve dua ediyorum. Lütfen siz de edin. Zamanın geçiyor olması aslında öyle güzel bir nimet ki, beraberinde yaşanmış olan zorlukları ve üzüntüleri de alıp götürüyor. Dün evde ofisimi yeni açtığımda aldığım notları görünce gülümsemiştim. O zamanlar o yapılacak işlerin gözümde ne kadar büyüdüğünü, stres ettiğimi hatırlayıp, hepsinin halletmiş olmanın mutluluğunu hissederek. Zamanı bu yüzden çok seviyorum. Çünkü insan her geçen zamanda daha da güçlenerek, büyüyerek, öğrenmiş, tecrübe etmiş olarak, kendini tanıdığı için hayatı daha kolay ve mutlu yaşamayı becerebiliyor. Daha ne olsun ki...</span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-58611455830616370412016-02-13T15:46:00.001+02:002016-02-13T15:50:15.286+02:00BİRAZCIK ADALET! İMKANSIZ MI?<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> </span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8fWc86eiPHGthwarMy-BsNbMqNCHZR63lu6UE9K4crvuB_Y50ssIWWkv6XU_QSz9ufU5z8lj4IYTDFaU9Jd7mGeMBfm9dc28fxJ0gEo1t8Jjtb_OIuGFLn5ZoECrg86nbN1qsuiDBwNo/s1600/196934.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="104" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8fWc86eiPHGthwarMy-BsNbMqNCHZR63lu6UE9K4crvuB_Y50ssIWWkv6XU_QSz9ufU5z8lj4IYTDFaU9Jd7mGeMBfm9dc28fxJ0gEo1t8Jjtb_OIuGFLn5ZoECrg86nbN1qsuiDBwNo/s200/196934.jpg" width="200" /></a></span></div>
<span style="font-size: large;"> Dün akşam haber izlerken bir haber dikkatimi çekti. İsveç'li bir yardım kuruluşu (sida) 2016 yılında tüm dünyada 125 milyon kişinin yardıma muhtaç olacağını tespit etmiş. İşte Suriye'de 18 milyon kişi, Irak'da 7,5 milyon kişi, Etiyopya'da kuraklık nedeniyle 10 milyon kişi vs... Rakamlar insan hayatını ifade ederken çok yetersizdir. Ama bu rakamlar gerçeğin de çok ötesinde yetersiz. Dedim ki bunların yardıma muhtaçtan anladığı açlıktan ölümle hayatta kalma arasında gidip gelen insanlar olmalı. Yani bir yardım kuruluşunun bu tespiti yapmış olması bana insanlıktan ne kadar ama ne kadar uzakta olduğunu gösterdi. Bence çok talihsiz bir açıklama. Hani derler ya özrü kabahatinden büyük. Bu öyle bir şey. Ben eğer yetkili olsaydım böyle bir açıklama yapan kuruluşu tez elden kapatırdım. İnsan hayatı sadece açlık tokluktan ibaret midir? Velev ki öyle olduğunu kabul edelim 7 milyar nüfusa sahip bir dünyada sadece açlık tokluk arasında gidip gelen insan sayısı sizce 125 milyon mudur? Bahsetmeyeceğim hepimizin bildiği acılardan da. Ben yine şu kapitalist dünyaya nefretimi kusmadan da geçemedim. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Bizim aklı evvellerden birisi de (Berna Laçin) Küba'ya gitmiş. Doktorun bile 20 euro maaş aldığı bu komünizm ülkesini ballandıra ballandıra anlatmış. Aklın ermese çantayı omzuna vurup Küba'ya göç edersin. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Yok arkadaş ben aklımı çıldıracağım. İnsanlık tarihin hangi döneminde bu kadar ölmüştür acaba? Ya da tekrar dirilir mi? Biz inançlı insanlarız ümit etmeliyiz ama o kadar zor ki ümit etmek. Allah affetsin beni. Bir akşam haber izledim daha da kendime gelemiyorum. Haber bülteni değil, felaket tellallığı. Ne aklım ne gönlüm almıyor bu kadar adaletsizliği, Yazmasam da çatlayacaktım, bakmayın siz benim kusuruma :(( </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><br /></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-89295979279115522872016-01-26T15:35:00.003+02:002016-01-26T15:39:17.093+02:00GÜNCE<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"><i> </i>Biz insanoğlu adrenalin seviyoruz. Yani ben de yeni keşfettim bu yanımı. Herkes kendi çapında tabi. Misal kendime mutlaka bir adrenalin bulduğumu farkettim. Yeniden okumak neme lazımdı ( Kamu yönetimi son sınıf ve hatta son dönemim kaldı :) ) Bir sınav telaşına düşüyorum. Sanki hayatımda az telaşe varmış gibi. İşte fazla kilolarımdan kurtulma telaşım var ama bu geç kalınmış bir durum benim için. Hoş yıllardır var da bu uğraşım ama bir türlü istediğim ideal kiloma kadar istikrar gösteremiyordum. Şimdi daha azimliyim inşallah bu kez becerecekmişim gibi hissediyorum. E bir de biliyorsunuz yeni iş kurma telaşem var, bu da hayatın beni getirip koyduğu bir süreç gibi, çok bunda dahlim olduğunu hissetmiyorum. Netekim sonuçta hepsiyle aynı anda başetmeye çalışan bendeniz fukara var. Şikayetçimiyim?? Hayır değilim. Hatta çok şükür ki hayatımda hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum. Şu anda eskisi gibi kesin olan yüklü bir maaş gelirim yok! Ama gelecek kaygısı da duymuyorum. Nedenini bilmiyorum bunun ama duymuyorum. Allah'ın benim için yarattığı rızka her zaman sonsuz güvendim ben, şimdi de güveniyorum. Okul desen bu süreci yaşamaya başlamadan önce keyfi başlamıştım, yüksek onur belgeleri almıştım, bu sefer de standardımı düşürmeyeyim diye zaman yaratmaya çalıştım biraz yoruldum, ama bu da beni mutsuz değil bilakis sınav iyi geçince sevindirik etti. Diyorum ya adrenalin seviyoruz :)). İş desen önümde hiiiç bir gelir garantisi vs yok, bir de hiç tanımadığım luca mali müşavir programıyla uğraşmaya başladım sabahtan beri aval aval bakıyorum zinhar bi şey anlamış değilim, kendimi gerizekalılığın zirvesinde hissediyorum vallahi kapattım, bıraktım geldim bloğumda oynamaya başladım :))). İşte böyle! Kilo vermem maalesef durakladı, 10 kilo vermiştim ama, ben niyetimi de diyetimi de bozmuyorum. Yürümeye devam ediyorum, şekerden undan uzak duruyorum, ama kafamda asla diye bir cümle geçirmiyorum çünkü o zaman inadına canım istiyor. günde bir/birbuçuk ince dilim ekmek tüketiyorum veya ekmek yerine geçen pilav makarna çorba yemişsem ekmek yemiyorum. Sabah içtiğim limonlu ılık suya bir tane de dal tarçın ekledim. Önce tarçını bardağa koyup üzerine kaynar su, iki dk. sonra da soğuk su ilave edip yarım limonun suyunu ilave edip içiyorum. Gün boyunca midem de kazınma hissetmiyorum, bu müthiş bir mucizeymiş. Akşam yemeğine şimdi toz tarçın, toz zencefil, toz zerdeçal eklenmiş bir kase yoğurt ekleyeceğim. Bunun yağ yakmaya yardımcı olduğunu okudum. Bir de su içmeyi unutuyorum bu da kilo vermeme engel oluyor, bunu yapabilmem lazım da bu soğukta da su içilmiyor ki mübarek!...</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Bizde durum böyle, herkese Allah gönlünün hayırlı muradını versin, bana da bir dua gönderirseniz emin olun Rabbim kabul eder. Sevgiler...</span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-65924713402983783042016-01-17T14:57:00.002+02:002016-01-17T14:57:44.441+02:00GÖRMEZDEN GELDİĞİN SEN!<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKrCco1D5uV2njUamNY3fICgdI72JlF7dZuPpBahQmIDNbzd290m39em1ADdYYiTT3GEYI-Nv4fcR4xLjsZcG90gRaukpR7k_NitS149q4bREo8vpvTKWjKA9ueins9Zpc7sCTL_XAFR8/s1600/sad-70990_960_720.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKrCco1D5uV2njUamNY3fICgdI72JlF7dZuPpBahQmIDNbzd290m39em1ADdYYiTT3GEYI-Nv4fcR4xLjsZcG90gRaukpR7k_NitS149q4bREo8vpvTKWjKA9ueins9Zpc7sCTL_XAFR8/s200/sad-70990_960_720.jpg" width="132" /></a></div>
<span style="font-size: large;"> Bunu geçenlerde ismini hatırlayamadığım biriyle yaptım ve bittiğinde ben nedendir bilmem ağlıyordum. Şimdi siz de yapın bakalım ne hissedeceksiniz? Ağlayıp ağlamamak kişiye göre değişir belki ama müthiş bir sevgi ve mutluluk duygusu hissettireceğinden eminim.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Şimdi olay şu; önce gözlerinizi kapatıyorsunuz, hatırlayabildiğiniz en küçük halinizi hafızanızda canlandırıyorsunuz. Şimdi onu kendinize çağırın. Geldi değil mi size. Uzatın elinizi ellerinden tutun ve saçlarını okşayın, kucağınıza alıp onu sevgiyle kucaklayıp, dizlerinize oturtun. Şimdi ondan şimdiye kadar onu üzdüğünüz için özür dileyin. Onu bir daha üzmeyeceğinize, kimsenin de bunu yapmasına izin vermeyeceğinize söz verin. Ona sevdiğinizi söyleyin ve ayrılmadan "korkma tamam mı?" deyin. Artık gözlerinizi açabilirsiniz. Bu seans sanırım 2 dk filan sürüyor. Yazıyı okuduktan sonra denemenizi öneririm. Hissettiklerinizi de paylaşmanızı.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Sevgiyle kalın...</span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-47271200842717303202016-01-14T23:11:00.000+02:002016-01-14T23:11:15.167+02:00BİRAZ İŞ, BİRAZ DİYET MACERAMIZDAN NOTLAR<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrz4a1GvB-ojjW45kwn8l6K7c0MtqcxNZr-F7yc-KT3cYU6RuuLML2jrHjhLkJrr1o_GtWIvC2wI9rPZAnJcJ2uuKZ1k7xFJfuAVcDGtvFbgTrEb-DxXv4ejK2rbtVwP9vlbqhoMNQWWo/s1600/IMG_0098.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrz4a1GvB-ojjW45kwn8l6K7c0MtqcxNZr-F7yc-KT3cYU6RuuLML2jrHjhLkJrr1o_GtWIvC2wI9rPZAnJcJ2uuKZ1k7xFJfuAVcDGtvFbgTrEb-DxXv4ejK2rbtVwP9vlbqhoMNQWWo/s200/IMG_0098.JPG" width="200" /></a></div>
<span style="font-size: large;"> Hayatımızın kare kodları aslında daha çok küçükken dikkatimizi çeken, şöyle başımızı kaldırıp baktığımız kelimeler, eylemler ve tiplermiş bunu zaman zaman şaşkınlıkla gözlemliyorum kendimde. Gün geliyor o kelimeleri, eylemleri, karakter tiplerini tam da üzerimizde yakalıyoruz değil mi? Size de oluyordur böyle. Bununla ilgili de ayrıntılı yazmak istiyorum daha sonra. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Geçen on dört gün içinde ofisimi açtım nihayet. On yıllarca şehir dışında kilometrelerce uzakta çalıştığım için şimdiki çalışmam bana çok komik geliyor. Sabah onlarca kilometreden sonra işe gideceğimi zannedip bir süre telaşını, başkasının işine gidiyorum, geç kalıp hakka girmeyeyim telaşını, acaba bugün ne tür sorunları çözmeye çalışacağım kaygısını, işe gidince ev çok uzakta duygusunu, akşam işten çıkış saati de gelmedi, onca yolun trafiği var şimdi düşüncelerini atabilmiş değilim. Tüm bunların artık olmadığını hatırlayınca da kelimenin tam anlamıyla kendimi boşlukta uçuyormuş gibi hissediyorum. Allah isteyen herkese mutlu olacağı işlerle meşgul olmayı nasip etsin. Maalesef bugünün Türkiye'sinde bu çok büyük bir lüks halen. Oysa ki ne kadar da insani bir ihtiyaç. Bizde halen insan hayatları çok bonkörce harcanmaya devam edilip gidiliyor işte. Açmayayım yine şu sistem şikayetlerimi ben şimdi ;) </span></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: large;"> Yazının bu paragrafında da şu kilo verme tecrübelerimi aktarayım belki bir faydamız olur dimi. Biliyorsunuz bu hepimizin hemen hemen ortak sorunu. Binlerce yöntem var ve olmaya da devam edecek. Ben bu kez limon mucizesini keşfettim. Aslında hepimiz sabahları yemekten yarım saat önce ılık limonlu su içilmesi tavsiyesini duyduk. Ben de öylesine başlamıştım. Bu sabah telaşeden unuttum. Bu gün içmediğim için gün boyunca hep açlık hissettim. Evet limonlu ılık su bu açlığı hissettirmiyor arkadaşlar. E ne oluyor o zaman da az yiyebiliyorsun. Olay buymuş yani. İkincisi de akşam yemeğini erken saatte yemeye çalışıp o yemekle yatmayı başarabilmek. Akşam yemeğinden sonra 2 şişe maden suyuna, 2 limon (ben hep bir veya bir buçuk sıktım, çok ekşi içemiyorum çünkü) 3 bardak da su ilave edip bunu yatıncaya kadar bitiriyorum. Normalde su içmeyi beceremediğim için aynı zamanda bunu tüketerek su içmiş oluyorum. Bunun da etkisini hissettim. Ki yaklaşık bir ayda 9 kilo verdim çok şükür. Son zamanlarda akşamları evin koridorunda yarım saat yürümeye başladım, koşu bantına daha çıkmadım. Her şeyden yiyorum ama az. Şekerli yememeye gayret ettim, ama kendime şart koşmadım, canım istediğinde ölçüyü kaçırmadan bir kaç bir şeyler yiyip nefsimi külledim. Hamur işi de aynı şekilde. Yani kendi huyumca bir taslak tutturdum gidiyorum. Bakalım ne kadar başarılı olacak bu sefer ki yöntem :) Tekrar yazacağım gelişmeleri. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com26tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-27309833580314051292016-01-01T15:26:00.000+02:002016-01-01T15:41:26.677+02:002016'YA VE DOSTLARA MERHABA<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i>2016 ya ve fakiri unutmayıp "hal-hatır" mesajları yollayan tüm blog dostlarıma merhaba. Siz dostlarımı ve blogumu unutmuş degilim elbette. Geçen zamanda yaklaşık 4 aydır fiilen çalışmıyorum da üstelik. Fakat alışkanlık üzere midir, ya da meslek icabı mıdır bilmiyorum her gün muhakkak çalışacak, ögrenecek şeyler üzerine bir kaç saat çalıştım, çalışıyorum. Yazamamış olmamın sebebi belki de bireysel yaşantımda bir dönemin kapanıp, yeni bir dönemi açıyor olmanın fikri ve fiili sancılarıydı. Herşey biraz durulsun, ufuk biraz görülsün, ruhum biraz sükut bulsun istedim. Fiilen eski patronumun beni haaala işten çıkarmamakta inat etmesi beni inanılmaz yordu. Kafam sürekli bulandı. Ben kendi ofisimi kiraladım, boyandı, temizlendi. Elektronikleri alındı, aksesuarlar tamamlandı, mobilya da begenildi kurulacak ve dekore edilecek. Bu benim aceleci karakterimle kaplumbaga hızı oldugu için beni elbette strese soktu. Fakat eski işimden kopmak umdugumdan daha zorlu bir süreçmiş ki hala bitemedi. Ne yapalım her şeyde bir hayır vardır. Ben kötü olarak arkamdaki kapıları kapatmak istemedigim için bu kadar uzadı, yoksa çoktan bitmişti. Kendi iyi niyetime de bir 15 gün daha süre tanıdım :)) Lütfen siz de dualarınızı esirgemeyiniz. Benim için hayırla bitsin bu süreç.</i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i> Evde olmak nasıl? Bence paha biçilemez aslında! Ama inanılmaz bocaladım :) Her sabah erkenden kalkıp kendime işler çıkardım, anlatamam ne gülersiniz :))). Hayatımda hiç yapmadıgım bahçe çapalama işini bile yaptım. Geçen yıl kurdugumuz fındık bahçesinde fındıkların diplerini çapalamaya kalktım, otunu çöpünü temizlettirdim. Kurumuş odunlarını eşime kestirip taşıdık. Off ne yorgunluk ne performanslardı, hayatımın eforunu sarfettim diyebilirim. Evde de insiyatifi elime zor aldım, her yerin düzen hakimiyetini kurmak vallahi de kolay olmadı. Vahh dedim yaa! Çalışan kadın/ya da çok uzun mesaili çalışan kadın için ev eşittir otelmiş! Ya temizlikçi ablalar, ya evde daha uzun zaman geçirenler, ya da kendi kısıtlı zamanınızdaki çarpık çurpuk düzen nerdeee evde olan kadının düzeni nerde pehh ;) Sonraa yemek konusunda da önceleri biraz sıkılsam da, her gün pişirip taşırmaya sonra alıştım ve kendimi bile aştım artık :)) Televizyon izleyecek zaman hala bulabilmiş degilim ama, bu konuda hanımların sahip oldukları; saglıklı beslenme, diyet, spor, güzellik, bakım, dedektiflik vs gibi kültürlerine yetişemedim henüz. Kendin pişir kendin ye moduyla bir baktım ki yavru fil olmuşum. Hemen kendime geldim çok şükür, yeniden az ye, saglıklı ol düsturuma dönüp kiloları vermeye başladım. 2016 da yuvarlanarak yaşamaya hiç niyetim yok ;)) (göriciz bakalım ;) ). Bir de en önemlisi de ne biliyor musunuz? Namazlarım! Yıllar sonra namazlarımın ahengine kavuştum. Ne büyük bir yaraydı içimde. Vaktizamanında eda etmek, vee içtenlikle dua edebilecek zihine sahip olabilmek çok büyük bir nimetmiş. Ya aslında şu varmış ve gerçekmiş "mutsuz oldugun işi yapmayacaksın", seni mutsuz kılan ne ise ondan uzak duracaksın. İşin özeti buymuş aslında. Bunu anlamak belki benim çok zamanımı aldı ama sonuçta ögrenip, algıladım ya sonsuz şükürler olsun. </i></span></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i> Yazıyı çok uzatmadan herkese kelimenin tam anlamıyla mutluluk, huzur, ruh ve beden saglıgı diliyorum. Rabbim gönlümüzdekileri ellerimize koysun. Yeryüzünde nerde bir mazlum varsa onu feraha çıkarsın. Sevgisiz de olmuyor tabi ;)) Hepinize bol bol aşk diliyorum yeni yılda. Sevmek güzel ama bence sevilmek paha biçilemez! Sevenlerimiz hep etrafımızda olsun. Allah'a emanet olun canlar. </i></span></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i> Not: Yazım hatalarını düzeltemedim nedendir bilmiyorum,kusurları bol bir yazı için affınıza talibim :(( (imleç geriye dönük çalışmıyor) Ve bir de mesajlarınız için hepinize ayrı ayrı gönülden teşekkür ediyorum, inanın beni çok mutlu etti her bir mesajınız, kendimi önemli hissettirdiniz bana yahu. sağolun varolun, sizin de seveniniz çok olsun. </i></span></div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Times, Times New Roman, serif; font-size: large;"><i><br /></i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-19674213325242692692015-08-25T12:47:00.004+03:002015-08-25T12:47:56.613+03:00"MIŞ GİBİ YAŞAMAK" OUT, "YENİ BAŞLANGIÇLAR" İN ;)<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i>"Mış Gibi Yaşamak" yazısı önce gönlümde dolaşıp durdu, sonra yazıyla hem kendime, hem de kamuya arz olup şurda hayat buldu. Ve elbette sizden çok bu yazıyı ben okudum. İşte yazının gücü müdür, olacağın hayat bulacağından mıdır bilemiyorum lakin beni elimden tutup bu günkü noktaya getirip koydu. Bu süreçte hayata dair bazı kararlar aldım ve bu kararlarımı da önce kendime sonra da ilgili ilgisiz herkese dikte ettim. Artık "mış gibi yaşamaya" son verdiğimi ilan ettim. Henüz patronum bunu kabullenmiş görünmese de ben işten ayrılacağımı söyledim. Ve inanır mısınız önce eşim olmak üzere herkes bana destek oldu. Bunu hiç ümit etmiyordum, hiç beklemiyordum. Öyle mutluyum ki anlatamam. Yıllarca ben ne yormuşum öyle kendimi boşu boşuna. Demek ki kendi vesveselerim, kuruntularım beni daha çok yormuş. Şimdi bir geçiş süreci yaşıyorum, izindeyim ve evimdeyim. Kendi ofisimi (mali müşavirlik) açmak için planlar projeler yapıyorum. İş planlarımı hazırlıyorum. İş hayatımı artık kendi istediğim şekilde yönlendirme kararımın paha biçilemez huzurunu yaşıyorum. Belki bu süreçte yaşayabileceğim hiç bir maddi/manevi sıkıntı beni bundan öncekiler kadar asla mutsuz etmeyecek bundan eminim.</i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i> Bugün, dün pazardan aldığım mis kokulu domateslerimi kışlık sos yapıp kaldırdım. Domateslerle uğraşırken de sizinle bir hasbihal edip bu günceyi de tarihe not olarak buraya düşmüş oldum. Eminim ki dualarınızı, iyi dileklerinizi esirgemeyeceksiniz. Huzur ve mutluluk hepimizin olsun. </i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-61874115930819786432015-08-05T17:05:00.001+03:002015-08-05T17:05:50.815+03:00'MIŞ GİBİ YAŞAMAK!...<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i>Son günlerde bu yazının başlığı dilime takıldı. Bu başlığın altında yüreğime değen en flaş kelime galiba "işim". Evet işimde mutluymuşum gibi davranıyorum, evet özgürmüşüm gibi sabah saatlerimi biraz daha uzatıyorum, akşamı öne alıyorum. Epi topu 20-30 dakikayla kendimi özgürmüş gibi hissediyorum. Yaptığım işin hayatımın ne kadar çok zamanını aldığını, bir çok faaliyetime engel olduğunu bile bile bunu geçici bir durummuş gibi düşünüyorum. Zamansızlıktan ertelediğim her şeyi tek tek bir gün telafi edebilirmiş gibi zannediyorum. Asıl yapmak istediğim kendi işimi hala bir gün yapacak gücüm kalacakmış ümit ediyorum. Bir de dolabımda asılı elbiseler var "mış gibi yaşamak"ta. Zayıflayıp eski haline dönülecekmiş gibi saklananlar, spor salonu için alınmış kıyafetler, deniz için, havuz için, tatil için, toplantılar için..... Sonra bir kalabalık, sadece bir sandalet, bir pantolon, bir de tüllü hırkayla dolaşıp durmalar... Bunlar gibi nice saçma sapan şeyler... Mutsuz muyum? sorusunun cevabı tam ağzımdan çıkarken ağzıma tıkılan "ama sen de çok şükürsüzsün" le irkilip, korkmalar. Hayır diyorum hayır! .....ben aslında çok şükrederim, gerçekten! Bu başka bişey! O başka bişey ezildi, yok edildi, sessiz çığlıklara döndü yine... Tatil bitti, zaman yine hükmü elimden aldı... Şimdilik!...</i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i>NOT:Uzun zamandır yazamadığım için beni merak eden sevgili blogdaşlarıma gönülden teşekkür ediyorum. </i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-18477228465797464252015-06-08T17:11:00.000+03:002015-06-08T17:11:02.259+03:00YİNE BİR HAZİRAN<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">08 Haziran... Benim için anlamlı, her ne kadar ülkemde ufak çaplı bir kaos yaşanıyor olsa da :)). Güleriz ağlanacak halimize. Neyse bu yaşıma da ülkemin garip seçim sonuçları ile girmek varmış kısmette. Dün gece geç saatlere kadar uyuyamadım. Telefonumun şarj kablosu evde kalmış, şarjım bitik, kutlama mesajlarını facebook üzerinden alıyorum. Hediye seçimi ise sürpriz. Bakalım eşimin bana aldığı hediyeyi beğenecek miyim. Her şeye rağmen mutluluk hissini veren Rabbim'e şükürler olsun. Akşama pasta keseceğiz, sizleri de bekliyorum. Ben her ne kadar bu 2015 le yıldızımı barıştıramasam da heep ümitliyim. Sevgiler, doğum günü bloggerından...</span></i></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-5537720299652883122015-05-25T10:42:00.000+03:002015-05-25T16:26:38.109+03:00HASBİHAL<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i>İkibin onbeş yılının benim açımdan karmaşık bir yıl olacağı sanki gelişinden belliydi. Daha ilk günlerini hastanede geçirdiğimde içimde küçücük bir endişe kalmıştı. Fakat hayata olumsuz yönden bakmayı asla sevmediğim için üzerinde de durmadım. Şükür, Allah öyle büyük ve öyle merhametli ki en ümitsiz zamanlarımızda bile hep imdadımıza yetişir, hep elimizden tutup bizi düştüğümüz yerden kaldırır. Zaman o kadar hızlı akıyor ki ve o kadar da yoğun ve yorucu ki bazen kendimi yaşanmış bir zamanı atlamış gibi hissediyorum. Bir işin, uğraşın, düşüncenin, amacın, kitabın, dersin, sınavın, borcun, sıkıntının, stresin, mutluluğun.... hülasa yaptığım, yapmayı düşündüğüm her neyse onu bitiremeden, hazmedemeden diğerinin içinde bulunduğumu fark ediyorum. Başımı döndüren bir hız, lüzumsuz bir tempo, ikilemler, gel gitler ve tüm bunlardan kendini çekip çıkaramayan bir ben... </i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i> Huzur ve sükunet yalnızca tüm bu akışı durdurmak içinmiş gibi farz kılınmış namazda... Bunu da biliyorum, lakin yine de sizinle bir hasbihal etmek istedi gönül... </i></span><br />
<br /></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-87675552845007931162015-04-13T15:12:00.001+03:002015-04-13T15:20:36.529+03:00CEVVAL TERAZİ, PİLATES, HURMA...<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpdG2Sg2_Md1rMp6v4-a_4jqVEODXBP_l26QCM4SZEUs2E-M4SlM53Z2fVmEPN897j6gk3IkrAI65lUKfgpluuwgwZNYLBPzTVEnLmnfEWgh5fe3iFjm8CGzKqLMc9GK7GIsEhvqN6_Vc/s1600/images.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpdG2Sg2_Md1rMp6v4-a_4jqVEODXBP_l26QCM4SZEUs2E-M4SlM53Z2fVmEPN897j6gk3IkrAI65lUKfgpluuwgwZNYLBPzTVEnLmnfEWgh5fe3iFjm8CGzKqLMc9GK7GIsEhvqN6_Vc/s1600/images.png" /></a></div>
<span style="font-size: x-large;"><i>Bizim mutfakta bir dijital terazi var, neredeyse kuyumcu terazisi kadar hassas tartar sağolsun. Bu hassas terazinin aynısından bir de benim anatomik bünyemde var ve o da sağolsun bir kuyumcu terazisi kadar hassas çalışıyor. Yediğim her fazla gramı anında tartıyor, değerini veriyor peşin peşin ve itina ile de koruma altına alıyor. Şimdi hakkını yiyemeyeceğim yoksa çarpılırım bu kadar ölçülü, ayarlı, adaletli bir çalışma karşısında. Her neyse işte o cevval terazimle böyle didişip giderken efendim, arkadaşla bir pilates salonuna gidelim dedik. Kilo vermek için değil(!) (pilatesci kadın bunu elli sefer tekrar etti, yaw sanki biz kilo vermek için pilatese geldik diyoruz, çattık!) biraz şekil şemal yapmak niyetiyle geldik anacım. Aman efendim gelmez olaydık!!!! Daha ilk akşamdan kadın biz iki acemiye ki ikimizde akşama kadar ofiste oturarak çalıştığımızı daha önce de pilates yapmadığımızı söylediğimiz halde bize nasıl bir pilates yaptırdıysa artık bir hafta kendimize gelemedik ve ilk ve son deneyim olarak onu da 2015 baharının henüz tozlanamamış raflarına kaldırdık. Ayy el aman sokakta yürürüz, olmadı koşu bantına çıkar yürürüz, olmadı bisiklet çeviririz yeter ki o salonun bi daha ne önünden, ne arkasından bile geçmeyelim diye birbirimize gaz vererek arkamıza bile dönmeden kaçtık. Normalde şahsen bi şeyi yapamamaktan kolay kolay pes etmediğim için suçu da hocaya atıp gönlümü ferah tuttum. Kadına bir iki kez şarladım çünkü çalışırken zorlanıyorum çok diye, ama o bizi dört haftadır pilates yapan hanımlarla aynı gruba almış, onları çalıştırdı bizi de araya sıkıştırdı aklınca. Misal dün ben evde, normalde eve gelen iki hanımın sabahtan akşama kadar çalışarak yaptığı temizlik işini, tek başıma aynı sürede hiç durmadan çalışarak bitirdim ve o akşamki kırk dakikalık pilates yorgunluğunun 1/4 ü kadar ancak yoruldum, ki bu kadar işi asla tek başıma yapıp bitiremiyordum son üç dört yıldır. Dün uzun zaman sonra ilk kez kendim yapabildim, çok sevindim, kendimi çok mutlu hissettim. Hem fiziken güçlenmiş olmama, hem de kendi işimi kendim yapabilmeme. Tüm evin temizlenmiş olması da bonus oldu. Daha önce kendi başıma cesaret bile edemiyordum, gözümde büyüyordu işler. Acaba iki hafta boyunca yapmaya çalıştığım hurma diyetinin mi bir tesiri oldu ki diyorum. Çünkü saçlarımdaki dökülme de durdu. uykum da hafifledi. Ve belli ki gücüm kuvvetim de yerine gelmiş. Vücutta eksik bir şeyler vardı demek ki. Genelde yılda bir iki kez kan değerlerime veya genel kontrollerime baktırır dikkat ederim ama vitamin veya minerallerime baktırmamıştım. O eksik olanlar artık her ne ise beni yerlerde süründürüyormuş meğer... Buraya kendim için bir not düşmüş olayım ki bundan sonra hedef pazartesi perşembe oruçlu olmak ve hurma orucunu arada bir tekrar etmek. Bu günü gösteren Allah'a şükürler olsun. Rabbim üzerimizden nimetlerini eksik etmesin. Rahmeti bol olsun Kanuni dedeme katılıyorum; "olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi!" Allah hepimize sağlık ve huzur versin...</i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-18255834625010188192015-03-26T11:46:00.002+02:002015-03-26T11:56:06.952+02:00DİYET GÜNCESİ 2<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJr0BZFlrRhG8De1zyoJguFehMgnD8W5j3D-yaSuKTvN2fsydzT-jKMqGtK-AycEP1d-hgSkEkYoc_WfMnVh9_GZx5-c97xTa2l3UjyBClcmwdK_qYchOuz_TzuVcv6uLhw9xJh0GsUiE/s1600/10906576_776459072431510_6654627439302637676_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJr0BZFlrRhG8De1zyoJguFehMgnD8W5j3D-yaSuKTvN2fsydzT-jKMqGtK-AycEP1d-hgSkEkYoc_WfMnVh9_GZx5-c97xTa2l3UjyBClcmwdK_qYchOuz_TzuVcv6uLhw9xJh0GsUiE/s1600/10906576_776459072431510_6654627439302637676_n.jpg" height="200" width="200" /></a></div>
<span style="font-size: x-large;"><i><br /></i></span>
<span style="font-size: x-large;"><i>Bahar gelince hemen hemen hepimizi bir telaş alıyor. Yıllardır bilirim ki her bahar uğraşır, çabalar en fazla 9-10 kilo verir, biraz incelip şekle şemale girmiş gibi olunca diyeti, sporu, sağlıklı beslenmeyi bir kenara bırakır, saçma sapan yeme alışkanlıklarıma geri dönerim. Tabi yıllar geçtikçe denenmiş yöntemler de birikiyor bellekte. Vücut daha da bir direnç gösteriyor. Örneğin kilo vermek için diyetisyene gitmeyi beynim şiddetle reddediyor. Çünkü bilinç altımdaki şu kare; incecik bir hanım diyetisyenin önünde suçlu suçlu oturup da "ben boğazımı tutamadım, bidon gibi olunca ocağına düştüm, etme eyleme bir tılsım, bir büyü ile beni tekrar insana dönüştür" bakışları atıyor olmak, sonra eline tutuşturulan yarı fotokopi yarı güya sana uyarlanmış listeyle o kadar ezik büzüklüğün yanına kar kalarak bir ay sonra yağların şu kadar, baldırın bu kadar, sağ kolun bu, sol bacağın bu diye tartılmak korkunç geliyor artık. Sen homini gırtlak, kış uykusundan uyanmış kutup ayısı gibi gördüğün her yiyeceğin üzerine atlarsan elin diyetisyeni ne yapsın sana. (Sözüm tamamen kendimedir). Bu bahar diyet yapmıyorum. Yapanlara da Allah kolaylık versin diyorum. Bu bahar asıl amacım kilo vermek de değil.(Kilo vermek ikincil amacım) Vücudumdaki ödemden kurtulmak için hurma diyeti ile başladığım yolda günde altı tane içtiğim romatizma haplarına veda edince bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Açlığın aslında şifa olduğunu fark ettim. Vakitli vakitsiz çok az da olsa yemenin bünyeme zarar verdiğini fark ettim. Prof. Canan Karatay Hanımın kitabında okuduğum "leptin hormonunun en az 5-6 saatlik açlık sonrası çalıştığını, bu zaman zarfında yenilen bir lokma yiyeceğin bile bu hormonun çalışmasına engel olduğunu" yazdığını hatırladım. Bu bahar asıl amacım günde en fazla iki küçük öğün yemekle yetindiğim yeme alışkanlığıma geri dönmek. Bunu becerebildiğim zaman biliyorum ki ödem de, kilo da, ağrılar da kalmayacak. Biraz ödem attım gibi hissediyorum hatta. İki haftada sadece dört kilo verebildim. Dün uzun zamandır giymediğim pantolonum üzerimde bol durunca çok da sevindim. Aynada yüzümde birazcık inme var. Fakat hala çok fazla ödem olduğunu hissediyorum. Eğer ekmeği bırakabilsem işim çok daha kolay olacak, bir de tuz. Ekmek ve tuz işte benim en sevdiğim ikili. Oysa nasıl da zarar veriyorlar biliyorum. Daha önce ekmeği üç ay hiç yemeden yaşadım, ama şimdi az yiyeyim iki lokmacık derken yine kopamıyorum :( Tuz ise başlı başına bir sevda benim hayatımda :( Şeker ne ki yanında. Bir kutu godivaya bir dilim tereyağlı üzeri tuzlanmış ekmeği tercih edecek kadar severken, bundan nasıl kurtulunur işte bunu hiç bilemiyorum. Bizde durum budur, gidilecek yolumuz uzun ve zorlu da olsa hiç değilse çabalıyor olmak çok güzel. Hurma açlığa dayanmama çok yardımcı, günlük yediklerimi azaltmakta çok faydası oluyor hala devam ediyorum, ne zaman ihtiyaç duymayacak duruma geleceğimi ben de merak ediyorum. Bir de pilates maceram var ki evlere şenlik bir dahaki posta saklıyorum bakalım neler neler olacak :)). Biz de durum budur, Kalın sağlıcakla...</i></span></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-4682749383968453642015-03-20T13:41:00.003+02:002015-03-20T15:53:04.766+02:00DİYET GÜNCEMDEN KISA NOTLAR<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">Bugün biraz hurma diyetimin gidişatından bahsedeyim. Anlayıp, algıladıklarımı, yaşadıklarımı not edeyim. Hadi Bismillah!...</span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">1- Bu diyeti yaparken çok zorlanmıyorum. Kendimi çok kasmıyorum. Kendimi kasarak hiç bir yere varamadığımı öğrenecek yaşa geldim şükür.</span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">2- Bu diyeti yaparken asıl gayem bir gün boyunca (24 saat boyunca) midemin kapısına beynimi bekçi yapmak. Yani yeme terbiyemi geri kazanmak. Kendi fıtratıma dönebilmeyi becermek. Benim bünyemin olur olmaz saatlerde, zırt pırt, az ya da çok yemeye ayarlı olmadığını anladım. Sonra da annemin doğduğum andan itibaren tüm ısrarlara, uğraşlara rağmen ne kadar az beslenerek büyüyen bir çocuk olduğumu anlattığında bunun yaradılışım olduğunu anlayıp özüme dönmeye karar verdim. Bu anlayış şimdiye kadar yaptığım tüm diyetlerden, niyetlerden benim için daha etkileyici oldu. </span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: x-large;"><i>3- Asıl amacın diyet değil de kendimi terbiye etmek, özüme dönmek olduğu düşüncesi beni motive etmede inanılmaz başarılı oldu.</i><i>Yani kendinize şunu sorun! "Ben bu kiloları almadan önce, ne kadar yiyiyordum, nasıl yaşıyordum?" Tek bir diyet listesi veya yöntemi yok. Yöntemin cevabı kendimizde...</i><i> </i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">4- Sadece yeme içmede değil her şeyde mış gibi yapmanın beni kastığını farketmemi sağladı bu yolculuk. Şöyle ki aslında tezgahın üzerinde duran bulaşığın, yıkanacak çamaşırın, derlenip toplanacak ortamın beni inanılmaz rahatsız ettiğini ama rahatsız etmiyormuş gibi davranmanın beni daha çok yorduğunu fark ettim. Şimdi bu diyetten mi, farkındalıktan mı bilmiyorum şükür ki daha zindeyim ve beni rahatsız eden her şeyi ortalardan kaldırmaya, yıkamaya, temizlemeye çalışıyorum. Çok daha mutluyum böyle. </span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">5- Az yemek, az konuşmak, az sinirlenmek, az borçlanmak, hayatta rahatsızlık verici her şeyi azaltmak; çok şükretmek, kulluğun farkında olmak, sadece Allah'ın sevgi ve onayına doğru yol almak, gerilimden uzak durmak, hayatı fazla dramatize etmemek, hayatın gerçeklerini ve ölümlülüğü kabullenmek... </span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">6- Kendimce mantıklı ve tumturaklı bir sebebim olduğu için arada bir zırvalasam da şimdilik yoluma severek devam ediyorum... </span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-74184357049046237062015-03-18T15:16:00.003+02:002015-03-18T15:25:34.221+02:00HURMA VE AZ YEME ÜZERİNE<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;">Açlık orucunu ilk önce Mehmet Ali Bulut'dan duymuştum, daha sonra rahmetli Aidin Salih hanımdan ve Münir Arıkan'dan açlık orucunun insan için şifa olduğunu öğrendim. Önceki hafta pazartesi günü de sevgili <a href="http://deli-anne.com/?p=28586" target="_blank">@delianne</a> 'nin blogunda hurma orucunu okumuştum. Bu yazıyı aslında bazı yazılarımda olduğu gibi önce kendim için; "ilerde hatırlamak, unutmamak" adına, sonra da ihtiyacı olanlar için yazmaya çalışacağım. Eh böyle olunca da zor bir yazı olacak. Umarım haddimi aşmış, amacımdan sapmış olmam. </span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="font-size: x-large;"> Geçtiğimiz hafta dört gün, bu hafta da üç gündür günde tek öğün az yemek ve günün kalan zamanlarında da maksimum 7 hurma yiyerek beslenmeye başladım. Aslında yemek tek öğün de olsa yenmeyecekti lakin henüz onu yapabilmiş değilim, amacım onu da yapabilmek tabi. Öyle güzel yazmıştı ki, Sevgili Mü'mine, yapabileceğime inandım ve yola koyuldum. İlk gün biraz başım ağrıdı ve gözlerim yandı birazcık zorlandım ve o gün akşam yemek yedim. Sonraki geçen haftanın üç gününde ve bu haftaki iki günde de, günde sadece bir öğün az yemek ve şu ana kadar günde en fazla 7 hurma yiyerek devam ediyorum. Çoğu günler bu sadece 5 hurma olarak kaldı. Bugün bu haftanın üçüncü günü. Bu kadar kısa zamana rağmen günde 6 tane kullandığım romatizma hapımı artık kullanmıyorum. Evet aslında bilinçli bırakmadım yemeklerden sonra alıyordum hapı, yemek telaşı kalkınca da önceleri unuttum; hapı almadığım gecelerde ağrıdan uyuyamazken, ağrım olmadan sabahlayınca da bilinçli olarak almadım. Akşam eve gittiğimde bacaklarımda dizlerimden alt kısımda hissettiğim yanma, ağrı, acıdan, sabahları uyanınca ayağımın altında hissettiğim acı ve şişlikten de kurtuldum. Ve evet kilo da veriyorum şu ana kadar üç kilo verdim. İnşallah devam da eder. Cildimde hafif bir berraklık, el ve ayak şişliklerimde azalma başladı. Ruhumda bir sükunet var ve hepsinden önemlisi de az yemenin ne kadar da insanın vücuduna, ruhuna, sağlığına iyi geldiğini yaşayarak gördüm. Aslında ben kendi aslıma dönmeye başladım. Kendimi hatırladım. Eskiden böyle sofraya kurulup da, iştahla yemek yiyen, sofrada saatler geçiren, mutfağa saatler ayıran insanları görünce hayretler içinde kalırdım. Öyle boş, öyle anlamsız gelirdi ki bana inanın bazen acıyarak bazen de tiksinerek bakardım. Bana göre yemek hayatta kalabilmek için bir ihtiyaçtı sadece. Ve ne zaman yemek benim için zevk oldu, işte o zaman kantarın topuzu kaçtı ve bir daha ellili kilolarım, onu da geçtim narinliğim, gayet düzgün ve orantılı fiziğim hafızamda ve fotoğraflarımda kaldı. :(( Yani ben aslında fıtratımın dışına çıkarak, kendim edip kendim bulmuş oldum. Doğduğum andan, kilolu olmaya başladığım zamanlara kadar yemek yemeye hiç gönül vermemiş bir insanoğlu olarak vardığım hazin son diyelim geldiğim noktaya. Yemek konusunda son bir noktaya daha temas etmeliyim ki bence çok önemli bir husus bu. Televizyonlarda ve sosyal medyada akıp giden yemek görsellerinin, tariflerin, tabak çanakların, masaların giderek obezleşen toplumumuz üzerindeki etkileri zannımca yadsınamayacak kadar çok. Bunlardan mümkün olduğunca uzak durmak, hem ruh, hem de beden sağlığımız için, sade ve sağlıklı bir hayat için şart. Diliyorum Rabbim nefsimizin azgınlıklarına karşı bize bir güç kuvvet versin ve tüm aşırılıklarımızdan kurtulalım. Zaten ilk niyet buydu. Fakat Allah bir ufuk ve ışık açıp da fazla ve çeşitli yemek yemenin insana verdiği zararı gösterince hatalarımı da görmek, kendimi bulmaya başlamak kısmet oldu. İnşallah bu arınma ve özüme dönme yolculuğumda istikrar ile yürürüm. Bu arada hurmanın da ne kadar faydalı bir besin olduğunu, içinde insanın ihtiyacı olan tüm vitamin ve mineralleri ihtiva ettiğini öğrenmiş oldum. Hurma diyetinden hemen önce yüzümde çıkan uçuk benzeri iki yaranın çarçabuk iz bırakmadan iyileşmesini de, ölçüsüz olan menstrüel uzunluğun sonlanmasını da hurmaya bağladım gitti. Ayrıca hurmanın nasıl bir antioksidan, kalp, kanser, kemik erimesi, iç kanama, kansızlık, diabet, şişmanlık vs. gibi bir çok hastalığa doğrudan veya dolaylı olarak şifa olduğunu buradan <a href="http://www.hurma.com/Hurma/Hurmanin-Faydalari.aspx" target="_blank">Hurmanın Faydaları</a> okuyabilirsiniz. </span></i><br />
<i><span style="font-size: x-large;"><br /></span></i>
<i><span style="font-size: x-large;"><br /></span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i>( Not: Bir beslenme ve diyet uzmanı veya doktor değilim. Bu yazıya bakarak kullandığınız ilaçları doktorunuza danışmadan kendi kendinize bırakmayınız)</i></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-8858634610358596322.post-17163667934725902572015-03-05T10:16:00.001+02:002015-03-05T10:21:36.310+02:00ALÇAK UÇUŞLAR(!)<div style="text-align: justify;">
<i> <span style="font-size: x-large;">Bu postun giriş cümlesini bir kaç kez yazıp, yazıp sildim. "Yıllar yıllar önce" dedim olmadı, "......... filanca yıllarında" dedim olmadı. Hay bin kunduz ne desem olmadı iyi ki bi yaşımı gizleyesim tuttu bu sabah. Neyse işte şöyle diyelim o halde; öğretmenlik yaptığım yıllarda :))) (Oldu galiba) Efendim öğretmenlik yıllarımda öğrencilerimin bizden epeyce farklı olduğunu görmüştüm genel ahlak anlayışlarıyla. Lakin bu postu yazmamın sebebi o öğrenciler değil. Fakir'in diğer e-posta adresine sanırım adres benzerliği nedeniyle üst tabaka bir sivil toplum kuruluşunun aralarındaki bir toplantının duyuru metni ve bu toplantıya katılıp katılamayanların cevapları düştü. Elbette çok kalabalık bir gruba toplu olarak atılmış ve cevaplarda sanırım benim gibi herkesçe görülüyor. İlk gelen mailin yanlış geldiğini görüp üzerinde durmamıştım, lakin cevap mailleri de art arda düşünce isimleri tanımadığımdan açınca anladım ve şu dikkatimi çekti. E-posta adreslerinin altında, yanında veya görebileceğimiz herhangi bir yerinde insanların unvanları, logoları, titrleri mevcut. Öyle düpedüz Ali, Veli, Ayşe, Fatma değil yani. Bu bir yerde iş dünyası için gereklilik olabilir. Lakin bir hafta önce katıldığım başka bir toplantıda kadınların öncelikle kocaları ile, kendilerinin fiziksel görünüşleri ile, titrleri ile, ve daha nice dünyalıkları ile nasıl da yarış edercesine birbirlerine kanat çırptıklarını gördüm. Bu işlerin ulu orta, ortalara saçılıp dökülmesi görgüsüzlük değil miydi, ayıplanmaz mıydı? Ne bileyim Allah'tan korkulmaz, hicap edilmez miydi? Sadece gerekli yerlerde, zorunluluk halinde açıklanmaz mıydı? Yahu insanlar ne zaman bu kadar değişmişler, bu kadar dünya değişirken ben yedi uyurların hangi mağarasında kalmışım? Şaşkınım, düşünceliyim ve anlamaya çalışıyorum. Sahi siz farkında mıydınız tüm bu olup bitenlerin?... Görüyor muydunuz bu alçak uçuşları?...</span></i></div>
yuzyillikkonakhttp://www.blogger.com/profile/01654498898863488846noreply@blogger.com15