26 Mart 2015 Perşembe

DİYET GÜNCESİ 2


Bahar gelince hemen hemen hepimizi bir telaş alıyor. Yıllardır bilirim ki her bahar uğraşır, çabalar en fazla 9-10 kilo verir, biraz incelip şekle şemale girmiş gibi olunca diyeti, sporu, sağlıklı beslenmeyi bir kenara bırakır, saçma sapan yeme alışkanlıklarıma geri dönerim. Tabi yıllar geçtikçe denenmiş yöntemler de birikiyor bellekte. Vücut daha da bir direnç gösteriyor. Örneğin kilo vermek için diyetisyene gitmeyi beynim şiddetle reddediyor. Çünkü bilinç altımdaki şu kare; incecik bir hanım diyetisyenin önünde suçlu suçlu oturup da "ben boğazımı tutamadım, bidon gibi olunca ocağına düştüm, etme eyleme bir tılsım, bir büyü ile beni tekrar insana dönüştür" bakışları atıyor olmak, sonra eline tutuşturulan yarı fotokopi yarı güya sana uyarlanmış listeyle o kadar ezik büzüklüğün yanına kar kalarak bir ay sonra yağların şu kadar, baldırın bu kadar, sağ kolun bu, sol bacağın bu diye tartılmak  korkunç geliyor artık. Sen homini gırtlak, kış uykusundan uyanmış kutup ayısı gibi gördüğün her yiyeceğin üzerine atlarsan elin diyetisyeni ne yapsın sana. (Sözüm tamamen kendimedir). Bu bahar diyet yapmıyorum. Yapanlara da Allah kolaylık versin diyorum. Bu bahar asıl amacım kilo vermek de değil.(Kilo vermek ikincil amacım) Vücudumdaki ödemden kurtulmak için  hurma diyeti ile başladığım yolda günde altı tane içtiğim romatizma haplarına veda edince bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Açlığın aslında şifa olduğunu fark ettim. Vakitli vakitsiz çok az da olsa yemenin bünyeme zarar verdiğini fark ettim. Prof. Canan Karatay Hanımın kitabında okuduğum "leptin hormonunun en az 5-6 saatlik açlık sonrası çalıştığını, bu zaman zarfında yenilen bir lokma yiyeceğin bile bu hormonun çalışmasına engel olduğunu" yazdığını hatırladım. Bu bahar asıl amacım günde en fazla iki küçük öğün yemekle yetindiğim yeme alışkanlığıma geri dönmek. Bunu becerebildiğim zaman biliyorum ki ödem de, kilo da, ağrılar da kalmayacak. Biraz ödem attım gibi hissediyorum hatta. İki haftada sadece dört kilo verebildim. Dün uzun zamandır giymediğim pantolonum üzerimde bol durunca çok da sevindim. Aynada yüzümde birazcık inme var. Fakat hala çok fazla ödem olduğunu hissediyorum. Eğer ekmeği bırakabilsem işim çok daha kolay olacak, bir de tuz. Ekmek ve tuz işte benim en sevdiğim ikili. Oysa nasıl da zarar veriyorlar biliyorum. Daha önce ekmeği üç ay hiç yemeden yaşadım, ama şimdi az yiyeyim iki lokmacık derken yine kopamıyorum :( Tuz ise başlı başına bir sevda benim hayatımda :( Şeker ne ki yanında. Bir kutu godivaya bir dilim tereyağlı üzeri tuzlanmış ekmeği tercih edecek kadar severken, bundan nasıl kurtulunur işte bunu hiç bilemiyorum. Bizde durum budur, gidilecek yolumuz uzun ve zorlu da olsa hiç değilse çabalıyor olmak çok güzel. Hurma açlığa dayanmama çok yardımcı, günlük yediklerimi azaltmakta çok faydası oluyor hala devam ediyorum, ne zaman ihtiyaç duymayacak duruma geleceğimi ben de merak ediyorum. Bir de pilates maceram var ki evlere şenlik bir dahaki posta saklıyorum bakalım neler neler olacak :)). Biz de durum budur, Kalın sağlıcakla...

20 Mart 2015 Cuma

DİYET GÜNCEMDEN KISA NOTLAR

    Bugün biraz hurma diyetimin gidişatından bahsedeyim. Anlayıp, algıladıklarımı, yaşadıklarımı not edeyim. Hadi Bismillah!...
1- Bu diyeti yaparken çok zorlanmıyorum. Kendimi çok kasmıyorum. Kendimi kasarak hiç bir yere varamadığımı öğrenecek yaşa geldim şükür.
2- Bu diyeti yaparken asıl gayem bir gün boyunca  (24 saat boyunca) midemin kapısına beynimi bekçi yapmak. Yani yeme terbiyemi geri kazanmak. Kendi fıtratıma dönebilmeyi becermek. Benim bünyemin olur olmaz saatlerde, zırt pırt, az ya da çok yemeye ayarlı olmadığını anladım. Sonra da annemin doğduğum andan itibaren tüm ısrarlara, uğraşlara rağmen ne kadar az beslenerek büyüyen bir çocuk olduğumu anlattığında bunun yaradılışım olduğunu anlayıp özüme dönmeye karar verdim. Bu anlayış şimdiye kadar yaptığım tüm diyetlerden, niyetlerden benim için daha etkileyici oldu. 
3- Asıl amacın diyet değil de kendimi terbiye etmek, özüme dönmek olduğu düşüncesi beni motive etmede inanılmaz başarılı oldu.Yani kendinize şunu sorun! "Ben bu kiloları almadan önce, ne kadar yiyiyordum, nasıl yaşıyordum?" Tek bir diyet listesi veya yöntemi yok. Yöntemin cevabı kendimizde... 
4- Sadece yeme içmede değil her şeyde mış gibi yapmanın beni kastığını farketmemi sağladı bu yolculuk. Şöyle ki aslında tezgahın üzerinde duran bulaşığın, yıkanacak çamaşırın, derlenip toplanacak ortamın beni inanılmaz rahatsız ettiğini ama rahatsız etmiyormuş gibi davranmanın beni daha çok yorduğunu fark ettim. Şimdi bu diyetten mi, farkındalıktan mı bilmiyorum şükür ki daha zindeyim ve beni rahatsız eden her şeyi ortalardan kaldırmaya, yıkamaya, temizlemeye çalışıyorum. Çok daha mutluyum böyle. 
5- Az yemek, az konuşmak, az sinirlenmek, az borçlanmak, hayatta rahatsızlık verici her şeyi azaltmak; çok şükretmek, kulluğun farkında olmak, sadece Allah'ın sevgi ve onayına doğru yol almak, gerilimden uzak durmak, hayatı fazla dramatize etmemek, hayatın gerçeklerini ve ölümlülüğü kabullenmek... 
6- Kendimce mantıklı ve tumturaklı bir sebebim olduğu için arada bir zırvalasam da şimdilik yoluma severek devam ediyorum... 


18 Mart 2015 Çarşamba

HURMA VE AZ YEME ÜZERİNE

             Açlık orucunu ilk önce Mehmet Ali Bulut'dan duymuştum, daha sonra rahmetli Aidin Salih hanımdan ve Münir Arıkan'dan açlık orucunun insan için şifa olduğunu öğrendim. Önceki hafta pazartesi günü de sevgili @delianne 'nin blogunda hurma orucunu okumuştum.   Bu yazıyı aslında bazı yazılarımda olduğu gibi önce kendim için; "ilerde hatırlamak, unutmamak" adına, sonra da ihtiyacı olanlar için yazmaya çalışacağım. Eh böyle olunca da zor bir yazı olacak. Umarım haddimi aşmış, amacımdan sapmış olmam. 
              Geçtiğimiz hafta dört gün, bu hafta da üç gündür günde tek öğün az yemek ve günün  kalan zamanlarında da maksimum 7 hurma yiyerek beslenmeye başladım. Aslında yemek tek öğün de olsa yenmeyecekti lakin henüz onu yapabilmiş değilim, amacım onu da yapabilmek tabi. Öyle güzel yazmıştı ki, Sevgili Mü'mine, yapabileceğime inandım ve yola koyuldum. İlk gün biraz başım ağrıdı ve gözlerim yandı birazcık zorlandım ve o gün akşam yemek yedim. Sonraki geçen haftanın üç gününde ve bu haftaki iki günde de, günde sadece bir öğün az yemek ve şu ana kadar günde en fazla  7 hurma yiyerek devam ediyorum.  Çoğu günler bu sadece 5 hurma olarak kaldı. Bugün bu haftanın üçüncü günü.  Bu kadar kısa zamana  rağmen günde 6 tane kullandığım romatizma hapımı artık kullanmıyorum. Evet aslında bilinçli bırakmadım yemeklerden sonra alıyordum hapı, yemek telaşı kalkınca da önceleri unuttum; hapı almadığım gecelerde ağrıdan uyuyamazken, ağrım olmadan sabahlayınca da bilinçli olarak almadım. Akşam eve gittiğimde bacaklarımda dizlerimden alt kısımda hissettiğim yanma, ağrı, acıdan, sabahları uyanınca ayağımın altında hissettiğim acı ve şişlikten de kurtuldum. Ve evet kilo da veriyorum şu ana kadar üç kilo verdim. İnşallah devam da eder. Cildimde hafif bir berraklık, el ve ayak şişliklerimde azalma başladı. Ruhumda bir sükunet var ve hepsinden önemlisi de az yemenin ne kadar da insanın vücuduna, ruhuna, sağlığına iyi geldiğini yaşayarak gördüm. Aslında ben kendi aslıma dönmeye başladım. Kendimi hatırladım.  Eskiden böyle sofraya kurulup da, iştahla yemek yiyen, sofrada saatler geçiren, mutfağa saatler ayıran insanları görünce hayretler içinde kalırdım. Öyle boş, öyle anlamsız gelirdi ki bana inanın bazen acıyarak bazen de tiksinerek bakardım. Bana göre yemek hayatta kalabilmek için bir ihtiyaçtı sadece. Ve ne zaman yemek benim için zevk oldu, işte o zaman kantarın topuzu kaçtı  ve bir daha ellili kilolarım, onu da geçtim narinliğim, gayet düzgün ve orantılı fiziğim hafızamda ve fotoğraflarımda kaldı. :(( Yani ben aslında fıtratımın dışına çıkarak, kendim edip kendim bulmuş oldum. Doğduğum andan, kilolu olmaya başladığım zamanlara kadar yemek yemeye hiç gönül vermemiş bir insanoğlu olarak vardığım hazin son diyelim geldiğim noktaya. Yemek konusunda son bir noktaya daha temas etmeliyim ki bence çok önemli bir husus bu. Televizyonlarda ve sosyal medyada akıp giden yemek görsellerinin, tariflerin, tabak çanakların, masaların giderek obezleşen toplumumuz üzerindeki etkileri zannımca yadsınamayacak kadar çok. Bunlardan mümkün olduğunca uzak durmak, hem ruh, hem de beden sağlığımız için, sade ve sağlıklı bir hayat için şart. Diliyorum Rabbim nefsimizin azgınlıklarına karşı bize bir güç kuvvet versin ve tüm aşırılıklarımızdan kurtulalım. Zaten ilk niyet buydu. Fakat Allah bir ufuk ve ışık açıp da  fazla ve çeşitli yemek yemenin insana verdiği zararı gösterince hatalarımı da görmek, kendimi bulmaya başlamak kısmet oldu. İnşallah bu arınma ve özüme dönme yolculuğumda istikrar ile yürürüm. Bu arada hurmanın da ne kadar faydalı bir besin olduğunu, içinde insanın ihtiyacı olan tüm vitamin ve mineralleri ihtiva ettiğini öğrenmiş oldum. Hurma diyetinden hemen önce yüzümde çıkan uçuk benzeri iki yaranın  çarçabuk iz bırakmadan iyileşmesini de, ölçüsüz olan menstrüel uzunluğun sonlanmasını da hurmaya bağladım gitti. Ayrıca hurmanın nasıl bir antioksidan, kalp, kanser, kemik erimesi, iç kanama, kansızlık, diabet, şişmanlık vs. gibi bir çok hastalığa doğrudan veya dolaylı olarak şifa olduğunu buradan Hurmanın Faydaları  okuyabilirsiniz. 


( Not: Bir beslenme ve diyet uzmanı veya doktor değilim. Bu yazıya bakarak kullandığınız ilaçları doktorunuza danışmadan kendi kendinize bırakmayınız)

5 Mart 2015 Perşembe

ALÇAK UÇUŞLAR(!)

         Bu postun giriş cümlesini bir kaç kez yazıp, yazıp sildim. "Yıllar yıllar önce" dedim olmadı, "......... filanca yıllarında" dedim olmadı.  Hay bin kunduz ne desem olmadı iyi ki bi yaşımı gizleyesim tuttu bu sabah. Neyse işte şöyle diyelim o halde; öğretmenlik yaptığım yıllarda :)))  (Oldu galiba) Efendim öğretmenlik yıllarımda öğrencilerimin bizden epeyce farklı olduğunu görmüştüm genel ahlak anlayışlarıyla. Lakin bu postu yazmamın sebebi o öğrenciler değil. Fakir'in diğer e-posta adresine sanırım adres benzerliği nedeniyle üst tabaka bir sivil toplum kuruluşunun aralarındaki bir toplantının duyuru metni ve bu toplantıya katılıp katılamayanların cevapları düştü. Elbette çok kalabalık bir gruba toplu olarak atılmış ve cevaplarda sanırım benim gibi herkesçe görülüyor. İlk gelen mailin yanlış geldiğini görüp üzerinde durmamıştım, lakin cevap mailleri de art arda düşünce isimleri tanımadığımdan açınca anladım ve şu dikkatimi çekti. E-posta adreslerinin altında, yanında veya görebileceğimiz herhangi bir yerinde insanların unvanları, logoları, titrleri mevcut. Öyle düpedüz Ali, Veli, Ayşe, Fatma değil yani. Bu bir yerde iş dünyası için gereklilik olabilir. Lakin bir hafta önce katıldığım başka bir toplantıda kadınların öncelikle kocaları ile, kendilerinin fiziksel görünüşleri ile, titrleri ile, ve daha nice dünyalıkları ile nasıl da yarış edercesine birbirlerine kanat çırptıklarını gördüm.  Bu işlerin ulu orta, ortalara saçılıp dökülmesi görgüsüzlük değil miydi, ayıplanmaz mıydı? Ne bileyim Allah'tan korkulmaz, hicap edilmez miydi? Sadece gerekli yerlerde, zorunluluk halinde açıklanmaz mıydı? Yahu insanlar ne zaman bu kadar değişmişler,  bu kadar dünya değişirken ben yedi uyurların hangi mağarasında kalmışım? Şaşkınım, düşünceliyim ve anlamaya çalışıyorum. Sahi siz farkında mıydınız tüm bu olup bitenlerin?... Görüyor muydunuz bu alçak uçuşları?...