Sonbahar gelmiş, en sevdiğim ağaçlı yollara yapraktan halılar serilmiş rengarenk. Bense buraya bir yazı dahi yazamamışım. Oysa aylar geçiyor, mevsimler, yıllar... Ve yaşananlar uçup gidiyor. Hayatta olmak büyük nimet, farkındalıksa daha da büyük bir nimetmiş... Ben sonbaharın bu kadar güzel olduğunun farkında değildim mesela instagramdan önce :)) Kendimi fotoğraflamaktan nefret ederdim mesela :)) Fotoğraf çekmek de sıfır zevkti zaten. Ama hepsi instagramdan önceydi :)) Duyguların bilinmesinin sakıncasıysa blogdan önceydi :)). Böyle buzdağı gibi yaşayıp gidiyor olacaktık yazık :)) Halbuki bilmek, görmek, değerlendirme yapmak, örnek almak, öykünmek, güzele doğru giden yolu fark etmekmiş bunların hepsi. O yüzden artık yadırgamak bir yana herkesin kendince bir misyonu olduğu vehmiyle yazmak, anlatmak lazım diyorum :). İsteyen istediği gibi değerlendirsin. Şu hayat sadece yemek, içmekten ibaret değil. (Tamam benim küçümsediğim kadar da önemsiz de değilmiş yeme içme mevzusu :)) bunu da instagram sayesinde anladım peki).
Her insan hayata gelirken zaafları ve güçlü yönleriyle birlikte geliyor. Bizim ülkemizde maalesef bu yaradılıştan gelen güçlü ve zayıf yönlerimizin ortaya çıkması öyle kolay bişey değil. Ne toplumsal karakterimiz, ne ketum geleneklerimiz, ne de kör döğüşü ile seyreden eğitim sistemimiz maalesef "insan" odaklı değil halen. Biz halen altında atları, elinde oklarıyla her an savaşa hazır bir nesil yetiştirmenin peşindeyiz, ciddiyim. Bu yüzden de bize göre her şey bir savaş sebebi :) Her an hazırız "baltalar elimizde, uzun ip belimizde :))) Nerede kaldı kendimizi keşfedelim. İçimizdeki ne cevherler böyle ziyan olup gitmiştir kim bilir. Neden bizden de bir Elon Musk, bir Steve Jobs, vd. yetişmemiş olsundu. Bu sistemle yetişmez efendim. Yani en iyimiz Atatürk'dü O da savaşçı ve zeki bir askerdi. Çağ açıp çağ kapatan Fatih'imiz de savaş teknolojisiyle dehasını konuşturmuştu. Yani bizim en iyilerimiz de asker, çünkü hepimiz mazallah kadın erkek sadece asker olarak yetişiyoruz okullarda. Ne dünyaca ünlü bir ressam, ne sporcu, ne kaşif, ne mucit, ne edebiyatçı, ne müzisyen, ne mükemmel bir siyasetçi, lobici vs. vs çıkarabilmek mümkün. Oysa yok mu bizde bu yetenekler!!! Bence tüm dünyaya yetecek kadar vardır inanın. Ama sistem öğütüyor, un ufak ediyor maalesef :(.
Neyse aslında yazmak istediklerim bunlar değildi de konu her defasında dönüp dolaşıp buraya geliyor maalesef. Yazmak istediğim şu; ben kendimin zayıf ve güçlü yanlarımı keşfedinceye kadar yaşım oldu kırk. Çok geç... Ya da tamam dedim, kendimi teselli ettim ki belki o kadar da geç değildir; Peygamber efendimiz de kırk yaşında peygamber oldu, sanırım bu yaşın böyle bir hikmeti var. Hayatının geri kalan yirmi üç yılını Kendisinden sonraki tüm nesiller için bir hayat membaı kıldı Rabbimiz. Pes etmemek lazım kırk yaşından sonra ne olur dememek lazım bak Efendimiz kırkından sonra yaşadığı hayatla binlerce yıldır, milyonlarca insana örnek olmuş, yaşayan Kur'an olmuş, Kur'anı yaşamış... Tamam o zaman sayıya takılmayıp, her anın her günün nimet olduğunu hissederek hakkını vermek lazım. Şimdi yeni ilkem bu. O yüzden uyandığım her sabah inanılmaz mutlu oluyorum. Bu gün diyorum Rabbimin büyük bir lütfu hadi Fatma bu sürekli devam eden yeniden yaratılış içinde sen de her anın kıymetini bil, mümkün olduğunca faydalı ol! Kendine, eşine, çocuğuna, etrafına, dünyaya... İşkolikmişim evet bunu da yeni fark ettim ne yazık ki... O zaman bununla imtihan ediliyor olabilirim veya bunun nimetlerini yaşıyor olabilirim. Veren de Allah, vermeyen de Allah! Hepsi için sonsuz şükür... Öyleyse ne gam...