Et tekrarü
ahsen, velev kane yüzseksen (180 kere de olsa tekrar etmek güzeldir) demiş ya
atalarımız, bizim ki biraz bu babda da olsa şahsen kişisel hatıratım, not
defterim, sırdaşım, öğretmenim olarak değerlendirdiğim bu yükte hafif, gönlümde
ağır olan bloğumda vuslata erişinin 77. Yıldönümü yaklaşırken (27.12.1936)
Üstad Mehmet Akif Ersoy’u anarak şerefyab olmak istedim. Karınca misali. Hep
küçükken babamdan mısralarını dinleyerek, ilköğretim hayatımda kimi bayramlarda
burnumun direkleri sızlayarak okuduğum İstiklal Marşımızın, Çanakkale
şiirimizin, Eşin var aşiyanın var, baharın var, ki beklerdin; kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir
derdin? O zümrüd tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun; Cihanın yurdu
çiğnense çiğnenmez senin yurdun. ……………………………..Hayır matem senin hakkın değil…
Matem benim hakkım: Asırlar var ki, aydınlık bilmez afakım! Teselliden nasibim
yok, hazan ağlar baharımda………… diyen Bülbül şiirinin, ilk kez yine küçükken
babamdan duyduğum; Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için
geçmişe kalkıp sövemem; Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!.. –Boğamazsın
ki! –Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal
koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm
mü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim! Adam aldırmada
geç git!, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu… İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu
mu? Diyerek siyasi görüşlerimizin her çiğnendiğinde göğsümüzü gere gere
okuduğumuz bu şiirin ve kendimizi bulduğumuz, kendimizden geçtiğimiz, bazen
şaşırdığımız, bazen hayran kaldığımız, bazen coştuğumuz, bazen çağladığımız,
bazen kelimelerini bile anlamadığımız halde hüngür hüngür ağladığımız şiirlerin
şairi büyük üstad. 6 ayda hafızlık etmiş, Arapça, Türkçe, Arnavutça, Farsça ve
Fransızcayı ana dili gibi konuşabilen, yüzücü, atıcı, koşucu velhasılı sporcu,
veteriner, öğretmen, vaiz, hatip, edip, şair, vekil, asil aydın, entelektüel,
kibar, alıngan, ip gibi dosdoğru, sözünün eri, nezaket timsali, arkadaş, dost,
yaren, eş, baba ve canını verecek kadar, çoluk çocuğundan, canından vazgeçecek
kadar vatansever. Hayatı boyunca sadece bir kez paltosu olup bunu da hediye
edip, yine paltosuz kaldığı için Tacettin Dergahından, Büyük Millet meclisine
Ankara’nın o soğuklarında paltosuz, yürüme gider, bazen dairedeki arkadaşları
kıyamayıp paltolarını ödünç verirlermiş. İstiklal Marşını yazdıran Atatürk’e
500 Lira (500 altını) ödülü kabul etmediği için kanunu değiştirten şair. Hasan
Basri Çantay’ın “bari kendine bir palto
alırdın” diye takıldığı, kardeşinin evinde çayın şekerle içildiğini gördüğünde,
millet yokluk içinde kıvranırken siz çaya şeker mi atıyorsunuz diye bir müddet
ziyaretini keser. Oldukça hazır cevap ve
esprili de olan Akif bir gün Neyzen Tevfik’e yemeğe davetlidir, sofraya
oturmadan önce Neyzen bir havlu getirir, havluyu kirli bulan Akif “yok Neyzen
elimi yeni yıkadım, bir daha kirletmek istemem” der. Bir
mecliste kendisini aşağılamak isteyen bir zat “siz baytarmıydınız”? diye
sorunca “evet bir yeriniz mi ağrıyordu” der. Taceddin Dergahına gelen biri
Bülbül şiirini yapmacık, zevksiz ve heyecansız bir şekilde okuyunca, Üstad ona
“Bu Bülbül bizim Bülbüle benziyordu ama sen onu kargaya çevirdin, ne kanadını
bıraktın ne kuyruğunu! Diye söylenir…
Hüznün Şairi
1923 yılında yönetimin baskısı ile canını
verecek kadar sevdiği vatanından ayrılmak zorunda kalır ve Abbas Halim Paşa’nın
daveti ile Mısır’a gider. Kahire Üniversitesinde Türk dili edebiyatı dersleri
vermeye başlar. Bir müddet yazları İstanbul’da, kışları Kahire’de yaşar. İstiklal Caddesindeki Mısır apartmanında,
hastalık ve yoksulluk içinde hayata gözlerini yumar. O günün siyasileri
maalesef cenazesine katılmak bir yana, ilanını bile yaptırmazlar. Buna rağmen
binlerce öğrenci birbirinde duyarak üstadı son yolculuğuna uğurlarlar. Dostu
Peyami Safa o zaman bir makalesini “Zararı yok bazen bütün memleketi birkaç
adamın vefası temsil eder” diye bitirir. İşte bu satırlar da Peyami Safa’nın
birkaç adamından olabilme umuduyla karalandı. Hatam yanlışım varsa önce Üstadın
Ruhaniyetinden, sonra sizden af dilerim.
İstiklal Caddesi Mısır Apartmanı (Önünden geçtikçe tarihi kimliğine hayran kaldığım binalardan)Tacettin Dergahı; Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da özel izinle burada medfun. Mekanları Cennet bahçesi olsun.
hiç bu kadar derinlemesine tanımamıştım Akif'i... Ne de iyi ettin derinlerden bahsederek... Ellerine sağlık :)
YanıtlaSilÇok sevindim Sübacım zira çok severim Mehmet Akif Ersoy'u ve şiirlerini... Sen sağol canım benim...
Sil