8 Mart 2014 Cumartesi

BENİM KASABALARIM

   



    İçimde iki ayrı mı desem, iki yüz ayrı mı desem bilmiyorum. Ama bir kalabalık, bir çok seslilik var. Çoğu zaman hangisinin gerçek olduğunu ben bile bilemiyorum. Sadece bu; bazen iki, bazen iki yüz olan kadınların arasında koşup, savrulup duruyorum. Sonra ne kadar çok yorulduğumu görüp kendime acıyorum. Neden diyorum ben de diğer insanlar gibi değilim, neden bu kadar çok ses, bu kadar çok karakter? Kafamın içinde bu kadar çok tantana...  Karakterler ki; her birinin sadece kendi değneği havada. Öyle böyle değil. Biri sussa, diğeri başlıyor. Biri alışsa, diğeri yadırgıyor. Biri kabullense, diğeri itiraz ediyor. Biri olur peki dese diğeri, neresi olmuş daha iyisi olmalı! var! Biri yetinse diğeri bu mu diyor? Bense yıllardır ortayı bulmaya çalışıp dururum. Ama becerebiliyor muyum hayır!  Bir yanım yatıp dinlenmek istese diğer yanım boş boş yatılmaz şu iş de var bu iş de var kalk işlerini hallet der. Biri yaptım oldu, dese diğeri hemen tepeden tepeden "daha  iyisi de olabilirdi". Düşünün ki geçtiğimiz tüm hafta yapılamamış işlerimi yetiştirmek için çırpındım durdum. Sırf içimdeki temizlik müfettişi kadının alaylarına maruz kalmayayım diye. İşte bu kadınlardan biri şehir hayatının sunduğu her konforu olağan görürken diğeri ise görüp göreceği  tüm  kasaba ve köylerdeki  sükunetin ne kadar da ulaşılamaz bir hayal olduğunu söyler durur. Şehirli kadın ne kadar takıp takıştırmaya, giyinip kuşanmaya meraklıysa, kasaba meraklısı kadın da, bir örtme bir şalvarla dolaşmanın asıl özgürlük olduğunu söyleyip durur. Her gidilen kasabadan veya köyden hiç değişmesin, lütfen böyle kalsın diye dua ederek dönerim. Sanki bir gün kaçıp oraya saklanmak için hep var olsunlar, yaşasınlar, değişmesinler istiyorum. Ayvalık'a, Cunda Adası'na, Bergama'ya, Beypazarı'na, Safranbolu'ya, Göynü'ğe, Mudurnu'ya, Taraklı'ya ....... veya kendi köyüme ne zaman gitsem nasıl bir huzurla doluyorum. Oh diyorum hayat bu. Herkesin birbirini tanıdığı, bildiği, falangiller, filangiller diyebildiğin bir yerde, hemen hemen herkesin aynı giyinip kuşandığı yöresel kıyafetlerle sadece mevsimlere göre yaşamak, hayatı sürdürmek acaba nasıl bir duygu? Nasıl ulaşılamaz bir nimet ki derim hep. İmrenerek döner, hayalini kurmaya çalışırım uzaktan gözüme pek hoş görünen o hayatın. Özellikle de iş hayatının tantanaları sesini yükselttikçe, kasabalı hayat daha da büyür gözümde. Şehirde, çocuğu gittiği iki adım ötedeki güvenlikli, korumalı, okula bile yollarken neyle karşılaşacak acaba diye düşünüp endişe ederken kasaba hayatı gözümde daha bir cazibeli olup durur. Şehirde her başımı dışarı uzatmam gerektiğinde bile tepeden aşağı giyinip kuşanmayla uğraşırken bir şalvar bir örtme gözümde büyür durur. Şehirde karşılaştığım insanların  binbir hesabını görüp, kırılıp incindiğimde, kasabalarda köylerde de böyle midir ki der dururum. 
   Belki hiçbir zaman öyle bir kasabada yaşayamayacağım veya hayal ettiğim gibi bulmayacağım ama  benim için güzel bir hayal. Sükuneti hayal etmek bile paha biçilemez... Hele ki içimdeki bunca kadınla... 
(Türkü sever dostlarıma sevdiğim güzel bir Bolu Türküsü "Beyaz giyme söz olur, siyah giyme toz olur'la postu kapatayım istedim).



6 yorum:

  1. Bende de yaşıyor o kırk çeşit hatun, ne laf dinlerler ne de birbirlerini... Elif şafağın siyah süt romanını okuyunca ohh be demiştim :) o çok güzel kalem etmiş ondaki kadınları... ben de bir resim yapmıştım. aklıma gelmişken belki paylaşırım onu da blogda ... fotoğraflar çok güzel ,kaleminde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah ben yıllarca ne çektim, çekiyorum bu kadınlardan. Ne kadar imrenirim böyle tek sesle yaşayıp giden insanlara. Neyse ki tek çilekeş ben değilmişim. Resminizi çok merak ettim, görmek için sabırsızlanıyorum. Ayrıca iltifatlarınızla beni mutlu ettiniz, çok teşekkür ediyorum ama bense size ve diğer takip ettiğim bazı blogger arkadaşlarıma imreniyorum, öyle içten ve öyle güzel yazıyorsunuz ki.

      Sil
  2. Hiç bırakma bu iç seslerinin yansıması olan yazılarını sevgili Yüzyıllık konak,yazdıkça hangi sesi daha çok dinlediğini hangi sese daha çok ihtiyacın olduğunu hangi sesin esir aldığını anlayabiliyor insan...
    ben kasabalılığı,biraz da köylülüğü bilirim,hepsinin sesi uzaktan hoş gelir:)) Türkü içinde teşekkürler ne güzel oldu...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayşem hoşgeldin, ne güzel teşrif edip beni onurlandırıyorsun. Senden öğreneceğim ne çok şey var benim. Yazıların ilaç gibi geliyor ruhuma, hep varol hep yaz, hep böyle pırıl pırıl aydınlat bizi...

      Sil
  3. Sanırım bi gariplik var şöyle bi iç çekip yazının akabinde düşündüm kendi kadınlarımı.....şu saatte bile susmayan sesler içinde bi yokladım....evet benimki bi taneve ben o kadınla kırksenedir başaedemedim halayola da koyamadım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şahanesin Hümeyracığım, ne kadar güzel sadece bire indirebilmeyi ben de çok arzu ederdim. Kimbilir belki bir gün o da olur. ;)

      Sil