18 Kasım 2016 Cuma

YOLCU

       Derin, uzun, dolambaçlı, ışığı çok uzaklarda soğuk bir yer altı şehrinde... Kimi yerde daralan, kimi yerde dikleşip nefes nefese bırakan, bazen de ayağına dolaşan, düşürüp kanatan, yaralar açan uzunca bu yolun arada beliren minicik ışıkları yolcuya; kanayan yaralarını yarım yamalak sarıp, iyileşmesini beklemeden ayaklanarak çıkış noktası için bir azim sebebi oluyorlar ne mutlu... Bu karanlık, uzun, meşakkatli yolu ilk defa ve yalnızca ben gittim zannediyor yaralarının acısını hissettikçe... Oysa aslında ne ilk, ne tek, ne de son yolcu O değildi...  Ümitsizliğe kapılıp, dizlerinin dermanı tükendiğinde, buz gibi toprağa yaslanır, elleriyle yüzünü kapatıp sanki bu sonsuz karanlıkta, bu ışıksız dehlizde gözyaşlarını gören, hıçkırıklarını duyan olacakmış gibi sessizce içini dökerdi. Bu birkaç damla gözyaşının ne kadar kudretli olduğunu da işte ancak burda fark edebilmişti. Toprağa düşen en bereketli su gözyaşıymış meğer yaşayarak öğrendim dedi yolcu... Sonra da "Her zorluğa iki kolaylık verirmiş Allah" dedi, elleriyle gözyaşlarını sildi, hiç ağlamamış, yorulmamış, bıkmamış gibi doğruldu ve yine tek başına yola koyuldu...