16 Aralık 2013 Pazartesi

VEFA :,(


Et tekrarü ahsen, velev kane yüzseksen (180 kere de olsa tekrar etmek güzeldir) demiş ya atalarımız, bizim ki biraz bu babda da olsa şahsen kişisel hatıratım, not defterim, sırdaşım, öğretmenim olarak değerlendirdiğim bu yükte hafif, gönlümde ağır olan bloğumda vuslata erişinin 77. Yıldönümü yaklaşırken (27.12.1936) Üstad Mehmet Akif Ersoy’u anarak şerefyab olmak istedim. Karınca misali. Hep küçükken babamdan mısralarını dinleyerek, ilköğretim hayatımda kimi bayramlarda burnumun direkleri sızlayarak okuduğum İstiklal Marşımızın, Çanakkale şiirimizin, Eşin var aşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;  kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? O zümrüd tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun; Cihanın yurdu çiğnense çiğnenmez senin yurdun. ……………………………..Hayır matem senin hakkın değil… Matem benim hakkım: Asırlar var ki, aydınlık bilmez afakım! Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda………… diyen Bülbül şiirinin, ilk kez yine küçükken babamdan duyduğum; Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem; Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım!.. –Boğamazsın ki! –Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim! Adam aldırmada geç git!, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu… İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu? Diyerek siyasi görüşlerimizin her çiğnendiğinde göğsümüzü gere gere okuduğumuz bu şiirin ve kendimizi bulduğumuz, kendimizden geçtiğimiz, bazen şaşırdığımız, bazen hayran kaldığımız, bazen coştuğumuz, bazen çağladığımız, bazen kelimelerini bile anlamadığımız halde hüngür hüngür ağladığımız şiirlerin şairi büyük üstad. 6 ayda hafızlık etmiş, Arapça, Türkçe, Arnavutça, Farsça ve Fransızcayı ana dili gibi konuşabilen, yüzücü, atıcı, koşucu velhasılı sporcu, veteriner, öğretmen, vaiz, hatip, edip, şair, vekil, asil aydın, entelektüel, kibar, alıngan, ip gibi dosdoğru, sözünün eri, nezaket timsali, arkadaş, dost, yaren, eş, baba ve canını verecek kadar, çoluk çocuğundan, canından vazgeçecek kadar vatansever. Hayatı boyunca sadece bir kez paltosu olup bunu da hediye edip, yine paltosuz kaldığı için Tacettin Dergahından, Büyük Millet meclisine Ankara’nın o soğuklarında paltosuz, yürüme gider, bazen dairedeki arkadaşları kıyamayıp paltolarını ödünç verirlermiş. İstiklal Marşını yazdıran Atatürk’e 500 Lira (500 altını) ödülü kabul etmediği için kanunu değiştirten şair. Hasan Basri Çantay’ın  “bari kendine bir palto alırdın” diye takıldığı, kardeşinin evinde çayın şekerle içildiğini gördüğünde, millet yokluk içinde kıvranırken siz çaya şeker mi atıyorsunuz diye bir müddet ziyaretini keser.  Oldukça hazır cevap ve esprili de olan Akif bir gün Neyzen Tevfik’e yemeğe davetlidir, sofraya oturmadan önce Neyzen bir havlu getirir, havluyu kirli bulan Akif “yok Neyzen elimi yeni yıkadım, bir daha kirletmek istemem”  der.  Bir mecliste kendisini aşağılamak isteyen bir zat “siz baytarmıydınız”? diye sorunca “evet bir yeriniz mi ağrıyordu” der. Taceddin Dergahına gelen biri Bülbül şiirini yapmacık, zevksiz ve heyecansız bir şekilde okuyunca, Üstad ona “Bu Bülbül bizim Bülbüle benziyordu ama sen onu kargaya çevirdin, ne kanadını bıraktın ne kuyruğunu! Diye söylenir…


Hüznün Şairi 1923 yılında yönetimin baskısı ile canını verecek kadar sevdiği vatanından ayrılmak zorunda kalır ve Abbas Halim Paşa’nın daveti ile Mısır’a gider. Kahire Üniversitesinde Türk dili edebiyatı dersleri vermeye başlar. Bir müddet yazları İstanbul’da, kışları Kahire’de yaşar.  İstiklal Caddesindeki Mısır apartmanında, hastalık ve yoksulluk içinde hayata gözlerini yumar. O günün siyasileri maalesef cenazesine katılmak bir yana, ilanını bile yaptırmazlar. Buna rağmen binlerce öğrenci birbirinde duyarak üstadı son yolculuğuna uğurlarlar. Dostu Peyami Safa o zaman bir makalesini “Zararı yok bazen bütün memleketi birkaç adamın vefası temsil eder” diye bitirir. İşte bu satırlar da Peyami Safa’nın birkaç adamından olabilme umuduyla karalandı. Hatam yanlışım varsa önce Üstadın Ruhaniyetinden, sonra sizden af dilerim. 
                                                    İstiklal Caddesi Mısır Apartmanı (Önünden geçtikçe tarihi kimliğine hayran kaldığım binalardan)
Tacettin Dergahı; Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da özel izinle burada medfun. Mekanları Cennet bahçesi olsun.

2 yorum:

  1. hiç bu kadar derinlemesine tanımamıştım Akif'i... Ne de iyi ettin derinlerden bahsederek... Ellerine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim Sübacım zira çok severim Mehmet Akif Ersoy'u ve şiirlerini... Sen sağol canım benim...

      Sil